27 Aralık 2010 Pazartesi

cok zor

insan ilişkileri. cok zor. hic bir yerde ogretilmeyen tuhaf dengeler bunlar.
anlayıs bekleyenler. beklememek üzerine olmalı. bir sey beklememek.
harvad'lı adam tuvaletin kapısını kilitlemiyor. ve ben hep basıyorum onu.
girince ohom ohom diye ses cıkarıyor. ve ben bes kez kactım ordan. altıymıs. altıncıymıs benim sayım.

-neden kilitlemiyorsunuz ama?
-ben ısıktan takip ediyorum.
-ısık dısarıdan gorunmuyor ki.
-bakın ustte olunca biri var, ısık tusu, altta olunca kimse yok demek.
-ama oradan anlayamıyoruz ki.

altı kez, bu adam, çisini yaparken kapatmadı o kapıyı. fobisi mi var, manyak mı, farklı cinsel arzuları mı var, nesi var, tamam kodlara karsıyım ama burası bir fucking ofis. tuvaletlerin de kilitleri var. ve bu adam kilitlemiyor. cıkana kadar inatla bekledim.

-ben ısıktan takip ediyorum.

gorunmez bir ısık takip edici.

ve tipitip var. gün boyu hediye veren bir tipitip. alma-verme düzeni kurmak isteyen, borcluluk sistemini seven bir fasist.

ve anlayıs bekleyen, ve sadece kendini dusunen, ve onlardan baska plan yapamazsın, onlarsız ortam kuramazsın gibi. bu insanlar benim insanlarım değil.
ve ben onlarla vakit geciriyorum. ve buna bir son vermeli.

o kadar cok soykırım belgeseli izlemeseydim belki sizi yakmak isteyebilirdim. onu bile yapamıyorum. kesinlikle hayatımın dörtte ücünü kaplayan siz beyinsizler ordusu, size bu hakkı verdiğim icin, kesinlikle ben bir mankafayım.

foooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooof.

tam bu noktada, arayacak ve anlatacak kimse yok. olsaydı da aynısı olurdu zaten. ara, bogur, bögür, kapat. iç boşaltma seansı işte. böylesi daha iyi. buraya yazmak daha iyi.

bütün bu saçma yükler, bütün bu pazar güruhu, ve bu çalan çirkin zil ve kornalar.
tüm bu sesler, sizin sesiniz.
benim sesim,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,onu size asla vermicem.
benden bir şey, kolay kolay size vermicem,
kendime, özüme sadık kalıcam.

ve gönül rahatlığı ile şunu söyleyebilirim, siz toptan ahmaksınız.
hepiniz iğrençsiniz.
böyle,,,,bir boyun tutulması gibisiniz.
!
ünlem bile değilsiniz. en saçma noktalama işsareti hangisi? saçmalık da güzel, siz saçma da değilsiniz, siz..., böyle, tam bir, korna'sınız işte evet. kamyon kornası.

ve tabii, cümleye dağdan başlayanlar var, dağdan başlayıp suyu anlatmaya çalışanlar, ve bunu yaparken burnu ile konuşanlar, kulağı ile yemek yiyenler var.
parmağını da unut gitsin.

23 Aralık 2010 Perşembe

sesleri büyütmek çok acayip

zoom yapmak gibi.
mesela bir su damlasına.
uzun dikdörtgen balkonun en ucuna, saksına, yürüdüm.
dönünce karşı çatıdaki adamı gördüm.
yerde otların arasında yapay bir papatya vardı.
kenarları sarı, ortası tupturuncu.
ülkü aradı. sevindim.
ülkü çok güzel bir kadın.
ne komik.
sevinmeseydim, ona güzel der miydim?
ilk gördüğümde de çok güzel bulmuştum.
böyle bütünsel bir güzellik.
konum ne kadar dağıldı.
etki-tepki.
balkona dönebilir miyim?
hadi dene.
annelik siparişi geldi sabah.
yok.
balkona dönülmüyor.
tozlu sandalye vardı.
böyle yamuk.
başka da bir şey yoktu.
takvim 23.
doğada rakam bulunmaz.
zafer'ciğim.
seni ne çok seviyorum.
kedine aldığın oyuncaklar kadar.

17 Aralık 2010 Cuma

16 Aralık 2010 Perşembe

ha bu arada

kameram açık.
izlesene.

bir uyuşturucu olarak dans

şimdi sana geçiyorum.

bir tren mesafesi kadar

o kadar mı?
o kadar mı gerçekten?

iltihap

tam da orada.
canın acıdı.
fiziksel acıların var.
diğerlerinden de var ama kaynağı hiç ben olamadım.
oldum belki.
küstüm. ondan.
herkesin bir sonu var.
senin sonun da iltihaplı oldu.
bunu sana verdiler. sen de devam ettin. iltihaplar fırlattın hayatın boyunca.
ve hayatın biterken.
ben sana daha başka nasıl yaklaşabilirim?

canikom

kıpırtı için müzik gerek.
"keyif" yazdım sildim bu kelime çok çirkin.
bu gece, return of the repressed gecesi.
tarkan sen çok güzelsin.
satın alınmış bir huzur.
asıl olandan ne kadar farklıdır?
zeytin çekirdeklerine değince sigara.
ve avakado kabuklu kahve fincanı altı.
dolabını açınca orada sen yoksan nasıl hissedersin?
başka yemekler, başka kıyafetler gibi.
return of the repressed.
ah seni ne kadar sevdim.
ne kadar. ne kadar. azıcık :)
değil. kocaman. gothic bir ev kadar. ama tatlı olanı.
bachmann ve faşizm iki kişi arasında başlar..
ve bugün başladı. seni küçük faşist. yine de seviyorum.
sorunlusun çünkü. uyum zorlukların var. bunlar dürüstçe.
ben de bir kabile reisiyim bu arada.
:)
kendimle buluşmayı bulduğum günden beri yalnız hissetmiyorum.
aslında ne kadar yalnız bir durum.
canikom.
caniko'larıma eklenenler. sizi hep içimde taşıyacağım.
etiket gibi değilsiniz hayatımda.
içimde sizi taşıyorum. vay be.
sen içinde kimi taşıyorsun?
neden parmaklarımla oynuyorum seni dinlerken.
biraz güç mü hissettirdin?
ve sonra elleri tatlı, kan alsan böyle patlayacak kadar dolu parmak uçları.
işte o sensin.
kavradığında.
ölüm gibi olur.
ama en güzelinden.
o bildik oryantel kafa sallaması.
oyun oynadın bugün.
neden yaptın?
ihtiyacın var mı?
varmış ki yaptın.
dolaylı oynadın hem de.
ah sen kızım.
ne kadar oyuncu ve değilsin.
bu kıpırtı geçmiyor.
ve öleceksin.
çamurlu solucanlar seni yiyecek.
nam nam.
bugünün en güzel flörtü neydi?
mmmm.
aşağı bakmak.
:)
daha çok intimate bir şeyler? intimate strangers ve intimacy.
o kadar çok genişliyorum ki.
böyle tüm dünyayı yedim sanki.
madde gibi değil.
ruhum büyüyor.
zor oldu.
ama çok güzel.
kendimi bölüp amip çıkarmak istemiyorum.
a.k'nin gözündeki ışık.
kadı kızı.
:)

10 Aralık 2010 Cuma

bütün balonlarımı patlattım!

hey!
hey!
nam nam pa pa..
tra la la..pam pam..
nay nay :)))))))))))))))))))
okul nasıl?
alıştın mı?
pişt,
pişt,
sağı solu belli olmaz.
ay
nay
nam.

2 Aralık 2010 Perşembe

hala geçmedi

geçmez. ve biz siyahlara gittik. ve sen. haberin yok. ruhun var. ama bozuk. zaten genius olmak için belli koşullar gerekirmiş. bunu bekleyemem. orjinallik hep mümkünmüş. ilk işin bile olsa. sen mesela. ne kadar orjinalsin. travmaların olmasa. sen aslında. bir. televizyonsun. asla bir kitap değilsin. sen bir. sen. nesin. sen bir. kalıp. sen bir. kelimem yok. kelimem bitti. sen bir. sen bir. kaşık çat sebebi. sen. ölememiş manyak. ölsen vicdan azabı veren bana bu sistemin şu an bana gelen o kalıp cümlenin o dinsizlik dinli kelimesinin o inanmamış o başkalarına değil de kendine dönük inan ki sonra ölüm bilinç yüzüne çıksın. tam şu an. geçmiyor. ve kendine döndükçe. ona yabancılaşırsın. ve bütün bu meraksızlık. bizi bitiren son olacak. ve merak. merakım. o yatakların altına baktıran. o dolapların içine baktıran. o kıçına bakıp kakasını izleyen. o. o. o. müzik. orada aba var. şu an. kendi. müzik. aba mı sanki. bu aba mı. aba. daha sofistike. ve kutluğ gay. ve diğerleri. ve gay olmadan gay olmak. ve böldüm. ve çoğalmadı. amip olsun adı. amip. ve bu akıl. dön dolaş ve ilkokul pisliği. lise pisliği. amip. and. b. marş. düzen. faş. ve bu. mahalle dö. ke. is. se. a. y. z. h. bu sırada bile bir düzen. yum. kalp. geçmez. hiç. iki olmak. bu. takım olmak. tahammülsüz. ben. ben. ben. döşek. döş. deş. ve tabi hah. nefes. füf dedirtici: sigara. sanki. ne yapıyoruz ki. sabancı devamı. uzantı. ilah. genius. vajina izlemek için doktor olanlar. torun bekleyiciler. bir sistem oyunu. ha. oyun oynamak için para ödemek. oyun oynamak için para ödemek. oyun oynamak için para ödemek. ne zaman sattık. oyunlarımızı. ne zaman sattık. evcilikteki kızı boğdun ki. oyun hiç olmadı. şiddet hep vardı. ve sen masum koyun. bunun için yetiştirildin. susmak için. sus ki. denge. yanıyor. dicle. acın. onur. kask. tabut. bu sabahki tabut. aygır kadın ve vahşi köpeği. maya. her şey öğrenilmiş. her şey verilmiş. kurdeleli ayak. bütün gün ayakkabı giymek. bu nasıl. bu nasıl. nefes. nefes. onun ayağı aksadı. onun kanı kirli. onun midesi çökük. organsın. o kadar da ciddiye almasan. organlarsın. iyiyim. seni seviyorum. çok.

mesela sen..

sey seviyorsun. kapalıyı. mesela ben. açık sevince bazen. o zaman kalbim sıkışıyor. mesela sen çizgi çekiyorsun. mesela ben. şey. yuvarlaklarla oynuyorum. işte o zaman biz düşman oluyoruz. sana karşı içimde bir nefret besliyorum bazen. o zaman, çizgini kesmek istiyorum. böyle. çat. güm. geber. gibi. sonra senin değerlerini bozmak. seni bozmak. seni boyamak istiyorum. mesela memelerini. bu çok korkunç. sana dokunmak. bu çok korkunç. sana dokunulmaz. senden kaçılır. ancak. ve fakat. amcık. yine de olmuyor. ne bir nefes. ne bir k. hiç biri yetmiyor. bunu söndürmeye.

imza: yürüyen kuş.

1 Aralık 2010 Çarşamba

bir demet yasemen ya da rüya x

eski ev. en eski ev. ışık. perde açık. sinema. izliyoruz. sinema izliyoruz. hayatımızı izliyoruz. ışık sarı. kafası var. adam futbol oynuyor kafası ile. durdurun kanalı. izlemesinler. izlemesinler. ağlama. ağlama. hıçkırık. ağlama. ben..
sizsiz..iyileşirken..siz bensiz hasta.
ben..
tsm. sen. amcam. biz.

30 Kasım 2010 Salı

ceyhan fırat

..
hortum süleyman.
..

29 Kasım 2010 Pazartesi

güle güle onur..

motor.
tiyatro.
kask.
hız. -- bu kelimeyi kullanmadan..
ölüm.
gençlik.
annemin ağlaması.
telefon.
yollar.
mehmet.
ne saçma.
beth.
canımın içi f.
uzak uzak senemk.
çit çit.
ayt ayt.
bom bili bom.
the alliance of women directors.
festival ekibi pazartesileri toplanıyormuş.
beni o hokkabaz yatırdı.
sonra parçalara böldü.
hokus pokus.
abra kadabra.
biraz fotoğraf lazım bu gece bana.
biraz dans.
halı?
onunla olmaz.
ayakkabılarım ses çıkarmaz.
küçük parmağıma çarptın.
botların içinde ne kadar sıkışmış.
oysa, filmdeki adamın ayakları çoooooook esnek, açık, rahat..
ne çok pupili bir gün..
yeni geldim.
yalandı.
bir süre oldu.
ne değişir?
beğenilme arzusuna bir dur demek.
ne çok yıkılmalı. ne çok sevinmeli. o zaman duygulara ne olacak?
bu bir mesele.
burnu büyük.
kıl aldırmamak anlamında.
geçtim rekorunu geçtim. yaladım gözünü yaladım.
orjinal olmak için uğraşan ve vik vik vik diye ses çıkaran bir..
kalbime asla.
kutluğ kutluğ kutluğ.
star.
ceyhan.
star.
reklam: turkish airlines.
şarkı::::: do mi fa re sol sol mi fa re do mi mi la mi sol mi sol mi
bu gece bütün likörlü çkolatalar bitecek.
limit bu.
kusana kadar turşu. tatlı. turşu. tatlı.
hamile kadın.
poposu üç bacak. ruhu sıcak. yanakları pamuk. adamın tanımı: varil.
bir rutin ol.
bir rutin iş olarak diş fırçalamak.
bir rutin sen olarak skin.
vanessa, nilbar, fatıma.
rabia.
alyansın yoksa evli değilsin.
yanağın varsa tombulsun.
burn.
istanbul.
bay.
han.
700 lira taksit.
kimin ne taksiti var.
onur öldü.

iskender diye bir adam ve diğerleri..

yazıdaki o bağırmalar, büyük harf ve noktalama işareti kullanımı...
fazla alıntı yapmak ve anlatıyı kesmek...
sana bir şey yapıyorum, ben bir şeyim, kolay bırakmam, kaçamazsın'lar...
süslemeler...
bilgisiz olduğunu hissetmeni sağladıkları tüyolar...
bunları fark etmek, kavram konuşmak, yakın yazarlarına koşmak koşmak, sarılmak,
şov dünyasını orada bırakmak,
maviye..
çingene pembesine koşmak..

kutluğ: identity yapılabilir bir şey. create edilen.. yalan söylenen.. her gün değiştirebileceğimiz..

zil.

26 Kasım 2010 Cuma

maya

gördüğüm en güzel minik canlı. tüylü.

selin'le

çişimizi konuştuk. ilk intimate konusmamız. derste konusmak ve sonra o kadınla tuvalete girmek. kapalı odalar. o çişine biraz geç başlamış. benim de onun varlığı sebebi ile az yaptığımı düşünmüş. çiş gerginliği yaşadığımız doğru. kapatıldığımız da. erkeklerin çişini konuştuk sonra. açık, pisuar mıydı o beyaz tabaklar? açık ve diyaloğa da açık bir çiş, penis, onlarınki.. kapalı, gizli, kuyuya düşmüş bir vajina bizimki.

selin'in çişimiz hakkında konuşmasına bayıldım.
kaç kişi gelip bana bunu anlatır ki...
ki bunlar benim hep düşündüklerim...

bu benim için, mutlu bir andı. çişimiz hakkında konuşmak. aslında politik bir iş. yine don dolaş, personal is political. bu minik gibi görünen ve aslında dağlar kadar olan yaşananlar... sadece bir çiş değil işte. bunca yılın birikmişliği, B'nin, F'ye vakit ayırmadığımı düşünmesi, fotoğraflarımı herkesin görüp görmediğini kontrol etme çabası, baskı baskı baskı. bu görünmeyen çiş baskısı!

çişimizi yapma biçimi... bütün bu yaşananların bir sonucu sadece...

bugün

sana çok güzel cevap verdim.
konuyu dağıttın.
çünkü sen busun. konuyu dağıtansın.
sakince düşünmeni dilerim.
yaşadık. 10 dakika sürdü. ben hala yaşıyorum. orada bitmedi. bu ne iç içe geçmiş bir yumak?

haneke ve tuvalet sahnesi

oh oh oh oh oh oh oh oh
oh oh oh oh oh oh oh oh
oh oh oh oh oh oh oh oh
oh oh oh oh oh oh oh oh
oh oh oh oh oh oh oh oh
oh oh oh oh oh oh oh oh
oh oh oh oh oh oh oh oh
oh oh oh oh oh oh oh oh
oh oh oh oh oh oh oh oh
oh oh oh oh oh oh oh oh
oh oh oh oh oh oh oh oh
oh oh oh oh oh oh oh oh

25 Kasım 2010 Perşembe

konusan bir tehlike gibiyim..

cırmcıkom sevdi. konusan tehlike!

yemek siparisi verirken bile..

rutin cumle sıralamak zorundasın.
hızlı olmak zorundasın.
adresi soylerken once apartmanı sonra mahalleyi soylersen kafası karısabilir.
sıralı gitmelisin.
tüme varmalısın. ya da tumden gelmelisin. bu cop bilgilerin olmasa seni sen yapmaz.
ha ha ha.
hö hö hö.
pö pö pö.
neden telefon sapığı olmuyorum?
bir kart alsam?
herkesi arayıp bö deyip kapatsam.
cok sakıncalı dusuncelerim var.
henuz bu siteyi kapatma kararı almadılar. cunku orgutlu değilim.
kendi halinde bir being'im ben.
ben demek. my demek. my. my. my.
I would like to submit..
I would like to --
I would like to --
berthaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa.
hadi gel,
h.

bertha

evlenmis. aslında same-sex iliskileri severmis, yasarmıs. bastırmıs.
sanki evlenince bastırırsın, evlenmeyınce bastırmazsın gibi bir genelleme.
kopek tabagından mama ye.
cok akademik ve ilginc oldun. tebrikler.
eger, proje tartısmak yerine chat yapmayı tercih edersen, istediğin kadar cahil de hbk ıcın, ki ona cahil demen de bir soru isareti.
hepimiz bir otekimize cahil değil miyiz?
her seyi bilen biri var mı?
soru sorunca, benim cahil oldugumu mu dusuneceksin?
ve bundan banane.
sana yaranmak zorunda mıyız?
bırcokları ıcın evet.
seni neden mesele yapıyorum?
sana bu gucu ben veriyorum.
ben guc vericiyim.
al gucu benden. kullan. kullan.
parmagında oynatırsın.
seyirciler kafasını bir an cevirse, oyun coker ya hani..
canım emre,
canım plath,
canım beth,
canım kadınlarım.

ruya 3

bi siktir git, dedim sana. cunku sen, coraplarımın aglarını evimize gelen misafirlere koklatıp bunları ben yıkıyorum dedin.

ruya 2

telefondaki ses. mır mır mır mır mır. bk. bk. bk. bk. sonra. ck. ck. ck. sonra mm.

hic bitmez. ah so. sonra, seni, telefonu spor cantama koydum. kapatmadan.
sonra ses kulagımın ıcınden gelmeye basladı. telefondan kurtulduğumu, senden kactıgımı sandım.

ve.

sen.

kulagımın.

ıcıne.

gırdın.

ruya 1

balıklı deniz. kopekbalıklı. gemi gidiyor. gemi buyuk. ucgeni var ortasında. ucgenden sopa cıkmıs. denize dogru sarkmıs. sopanın en ucu, gemiden uzak. sopanın en ucunda sallanıyorum. gemidekiler rahat yolculuk ediyor. ben sopanın ucunda tutunarak, ayaklarım sarkmıs. ayaklarıma, sopa yetmıyormus gibi, saldırmak ısteyen kopekbalıkları var. kopekbalıkları atlıyor, u ciziyor cevremde. kıyıya cıkmayı basarıyorum.

yazıya donmek..

bir seylerin iyi gitmediğine isaret ediyor..

ah

cıktım. kafesimden cıktım. engelliler icin yoldan kart almadım. mandalina yedim. dergiye gittim. anlattım, anlattım, sarılmak istedim, sarıldığım kişi önemli değil, o an sarılma hissi, woolf'un öpücüğü gibi.

nevzat bey ve semin'in hikayeleri.

kapıcıyı çağırın. o benim arkadaşım. beni hastaneye gotursun.
seni baska bır eve yerlestıreceğim.
kalbim agrıyor.

turkce karakter. klavye. kavalye. armagan.

ayakkabılarını boyatan adam, yemek yerdi. gülümsedi.
satıscı tablocu, sakallı, hala ne yaptığını tam olarak bilmiyorum.
dvd'ci aynı.
ricoys cok itici, markalı posetli, uyum-kıyafetli, rezil.
bozmak istiyorum onu.
kıyafetlerini yırtmak istiyorum.
ustune kola dokup kacmak.. ya da durmak izlemek..

kacıslar..

cantamı ıceriden alabilir misiniz?
sen alsana.
siz alın, miyk.
cık cık cık.
mm.

tuvaletli odevim. space in motion. dunku travmam. ruyam. ruyam. canım. canım.

ruyamda konusmusum yıne. bunu bana soyleyebilen "O" var. O'm.
hala yeterince yalnız değilim demek.
ruya konusmalarım: 4 kişiydiler.
kitabımın ilk cümlesi, 3 kisiydiler.
studio'daymısız.

boguluyorum. boguluyorum. deleuze. amcık.
kufur rahatlatmıyor. kufurlerı değistir. sikcik. bu zorlama caba,,,,bu oturmus sistem,,,bu birikmis copluk beyin...,,,bu guzel noktalama,,,lll...

hala gitmedi. hala ıcımde bir canavar var. en güzel burada yazılıyor. en guzel burada sikiliyorum cunku.

kamera cok agırdı. o kadar agırdı ki vazgececek kadar.. puskurdum. yorganın altı. yorgan da değil. IKEA. ısleket sıstemı. arama zorunlulugu.

teyzeni aradın mı yavrum?
amcanı aradın mı yavrum?

yapmacık bır -meli,-malı cumhuriyeti.

ses. burusuk. cop. vantiyy. hhh.

donmem lazım. bu sanki o cumhuriyetin cumlesi değilmis gibi.. arınmak? o da..

dun neler neler oldu.. ben neler neler gordum..

dun-ben.

8 Temmuz 2010 Perşembe

düşen yaprakla biter..

sevgili boşluk,

mutfaktaki adam, purolu adama fındıklar hazırlıyor.

ben.. kaçıyorum.. çok.. sessizce..

konuşmasınlar, yaban.

yaban.

müzik. sesim. elim. notlar..

parçaladım.. kendimi parçaladım..

ne kadar zor.. her gün yeni bir kalkan arayıp bulduğum iç dolabım.

titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime..

sevgili boşluk,

onu seviyorum. onları ise sevmiyorum.

sevgili boşluk,

bu gece benimle bir kadeh şarap içer misin?

perdeyi zulmet çekilmiş.. korkarım ikbalime..

ve sen öldün.

gözlerimin altı beyaz çizgili. saçlarım ne zaman..beyaz..olacak?

yorgun ve savaşçı.

kolumu öperken..

h.

4 Haziran 2010 Cuma

Ali...

Gittim işte. Sarıldım. O, dikti. Ben ona eğik. Önce bekledik. Sonra dinledik. Erkekler önde. Kadınlar arkada.
Mekan güzeldi. Tasarlanmış. Yaka fotoğrafları..
Telefonlar çaldı. Nasılsın görüşmeyeli? Muhabbetler..
Bir toprak parçasından çağla ağacı büyümüş, koparıp yedik. Taşlı.
Akıyor. Hep pastalı değil.. Hep minik elli değil.. Bu sefer toprağa..
Asil ve güzel arkadaşım.
Bedenim oradaydı ama daha çok yanında nasıl olabilirdim?
Sonra sen de ağladın...
Taşındı. Kondu. Örtüldü. Kuşlar öterken...

6 Mayıs 2010 Perşembe

Birkaç Satır

Olmadı işte yine olmadı. Sıkıntı. Ayak sallama. Bunlar semptom. Ya da septom. Ya da se...

Bulunduğun yerde iyi hissetmiyorsan ne yaparsın?
Bulunduğu yerde, tam orada, kim iyi hissediyor?
Bulunmakla alakalı değil, yine aynı yere mi geldik?
Bedenini taşıdığın sürece nereye gidersen git...

Bu karıncalanma, bu rutin telefonlar... Ne isterdin? Gözlerini yum. Kuş cıvıltısı.
Başka? Çimen. Başka? Su. Başka?

Bunlar olduğunda ne istersin? Bilgisayar.

Pembe, mavi fosforlu. O kadar zahmetsiz... Zahmet vermemek için... Karşındakini düşünmediğin için... Yazın da senin gibi okunamayan...dır!

Beni oku diyen mi oldu?
Evet, okunsan sevineceksin.
Sevinmem ben, hiç gülmem.
Aynı şey değil.

Burada dur dedi adam. Burada. Tam burası. Bastırdı. Neresi orası? Kimsenin vakti yok. Vakit ne zaman birinin oldu ki? Tencere ne zaman tencerem olduysa o zaman. Fasülyem ocakta.

Yeter be. Bilinen şeyleri söyleme. Bilinmeyen ne var ki? Uzayı merak ediyorum. Uçmayı da. Merak bittiğinde ölürsün. Dişlerini gıcırdattı. Sizi görmek istemezdim.

30 Nisan 2010 Cuma

Bomboş

Çiş var. Çay var. Sigara var. Naneli. Tecavüzler var. Mavi şişede su var. Markalı.
Kalemler var. Telefon var. İş var.

Ana dilini al. Yolculuğa çık. Başka bir ülkeye git. O ülke, senin diline tapsın. Sonra o dilden para kazan. Sonra, diğerlerini küçümse. Sonra kendine bakma.

Ayna. Ne bilindik bir çağrışım. Böyle çalışan beyni ben ne yapayım?

Fırçaların kılı neden yapılır? Senin derini yüzüp fırça yapacağım. Çürük fırça.
Yapıştırıcı. Podyumdaki kadın düşmüş. Memeleri görünmüş. Bundan haber yapmışlar. Memeleri göstermişler.

Beyaz şıklık gelmiş meclise. İpek çorap giyilmiş. Külodun ne renk bugün? Nazım Hikmet okusa...

Klavye ve kelimeler. Sınır. O tad. Hangi tad? Daha açık olsana. Sen bul.

Olup olacağı bu işte. İşte olup olacağı bu. Bu işte olup olacağı.

Dışarıda dilenciler var. İçeride kavuk. Dışarıda kavun. Sen benim...

Bir ki, bir ki.

13 Nisan 2010 Salı

BB

BB'ymişim.
Bridget Bardot.
Bezgin Bekir.

Love,
Handec.

3 Nisan 2010 Cumartesi

İç-Dış

Sözü kesildi.
Hikayelerini dinlemediler.
Futbol izlediler.
Siyaset konuştular.
Hazırladıklarını beğenmediler.
Üstünde durmadılar.
Eleştirdiler.
Burada ne işim var, dedi.
İçinden...
Övündüler.
Sevmediler.
İyi hissettiler.
İyi hissetmeyeni göremediler.
Gittiler.
Eşyaları da beğenmediler.
İlk fırsatta değişmesini dilediler.
Kaç kişi kendi hayatı ile ilgileniyor? Bugün kaç kişi, bir diğerine akıl verdi?
Akıl isteyen oldu mu? Olmadıysa dinlemeye neden devam etti?
Yazıya kaçmak...
Sige kaçmak...
Öz.
Dom.
Res.
Oluyor.

26 Mart 2010 Cuma

Of

Hikâyesini anlatmamak için -- bana – arkadaşlarının -- yazılması daha ilginç olabilecek hayatlarından bahsetti. Videolar izletti. Sonra başladık. Kendiliğinden anlatıyordu. Soru sormadım bile. Rahattı.

İlgili

Önce olumsuz şeyler söyledi bedenimle ilgili. Sonra istedikleri gerçekleşti başka bir konu ile ilgili. Sonra olumlu şeyler söyledi bedenimle ilgili. Anladım ki ben sadece bir aracım orada. Sadece bir rahatlama aracı. Bunu yaparken ne hissettiğimi, ona cevap vermek için kalbimin nasıl çarptığını hiç bilemeyecek. Kafasını kaldırıp bana bakmadığı sürece.

Para: İnsan değiştirici.
İltifat: Hala en ucuz rüşvet.

25 Mart 2010 Perşembe

Rüya: Karışık

PA geldi. AY ona dokundu. PA çok güzel. AY çok istekli. PA'nın her yerine baktılar.
Tırmandım. 20 katlı bir apartman. Ranza ile tırmanılıyor. Ranza merdivenleri sarmal.
En üst katta kıyafetler, ayakkabılar. Mınni de orada. Fet mutlu. Mesajlar atıyor. Kot popoyu yarmış. İp olmuş. SKB var. Uzakta. Bağcılar, yurt dışı olmuş. BEŞ geliyor.
O, gidiyor. Sonra dönüp SKB'ye bakıyorum. Ona su alıyorum. Meyve suyu da.

İnsan suyu : Kan.

Kıskanç. Yetersiz.

Hala Büyüyorum...

Ölüme doğru...

:)

24 Mart 2010 Çarşamba

Hayat-Ölçer

Y. istedi bunu.

Keşke bir hayat ölçer olsaydı. Başladığım nokta, karşılaştıklarım..

Yazamayacağım, daha önemli bir şey oldu.

:)

23 Mart 2010 Salı

Saygı

- Kötü kokuyorsun, al şu pijamaları değiştir. Ellerini yıkadın mı? Burada sigara içme.
- Cebimden yine para aldın değil mi? Ne biçim karısın sen.

Orası, Burası, Şurası...

Dede yürüdü. Koluna girdim. Sevgilisi sandılar yine. Geçtik. Bakkalvari bir dükkan. Biraz işimiz var dedi. Emin olamadım. Girsem mi? Beklesem mi? Duydum.

- E. biraz para bırakacaktı.
- Bırakmadı abi.
- Arasana.
- Mır mır mır mır mır mır mır mır mır.
- (Zorlama bir kaç cümle ama utanma yok)
- (Az, çok az bir miktar para verir.)

Giderler. Sanki hiç bir şey olmadı.

Dede eve gelir. Karısına:

- Piçle aramız bozuldu işte. Vermiyor.
- Sus, duyacaklar.

E. abi, dede, karı, 3,5 saat uzaklıktaki yağ.

İçimi Sıkan Onlar Değil, İzin Veren Ben!

Yolculuk. İlk adamın önüne kataloğu atan ilk kadın.

İlk adam - Kaç kişi okur ki bunu?
İlk kadın - ...
İkinci kadın - Böyle böyle devam edilebiliniyor.
İlk kadın - ...

Nohutlar fokurdamaktadır. Sadece salçalı.

Sıkıntı veren ruh hep oradadır. Hep enerji yer. Hep lanet eder.

Festival. Asansörde kalmış. Herkes ona sarılmış. Teşekkür etti. Film için.
Ses tasarımını siz mi yaptınız, dedi. Gülücük.
O kadar sarhoş olmaya gerek yoktu. Gereklilik.

Takıldığın onca insan arasında, onca sorun arasında sen yoksun. O yüzden onlara takılıyorsun. Rahat bırak.

Duygu kaçtı. Yazmak zor. Olaylar yaşandı. Birikti. Sevgiler yaşandı. Bitti. Sevgi değildi belki. Duruma katlanmak için yaratılmış baloncuklar.

Nohutlar kaynıyor. Sadece soğanlı.

Kollar pürüzsüz. Tırnaklar siyah. İlk amaç yarın için fotoğraf seçmek.
Başka türlü olmayacak.

18 Mart 2010 Perşembe

Bir Çocuk Bakışı İstedim O An

Önce dedi ki "içine dön" yazmışsın "dışına dön" bence.
Sonra dedi ki "hani aslında biz normal insanlarız ama internetteki fotoğraflarımız öyle değilmişiz gibi ya".

Print Almak

Bu bir angarya.
Bu bir beyin öldürücü.
Bu bir olması gereken.
Bu bir durma anı.

10 Mart 2010 Çarşamba

Başlık Koymaz Olmuşum..

Benzemediğimizi hepimiz biliyorduk. Öylece oturduk. Tam beş kişi. İki + iki + bir.
Böyle eşleştirmeler yapıldığında "bir" olan, yani biricik ve yalnız olan hep o oluyor.

Canım çok sıkıldı. Canımı acıtan ne çok şey var. Fırlattığım cümlelerim.

- Bir yerlere gelebildiğini görebilseydim.
- Bir yerlerde o zaten.

Fikrini söylemeye çalıştığın an, ağzına lafı tıkan o sıradan kadına bugün kaç kez gülümsedin? Söylesene! Seni sevmedim, seni de, deme özgürlüğün ne zaman elinden alındı?

Sevgili Nevzatcığım,

Böyle zamanlarda ne çok geliyorsun aklıma. Nerede? Nasıl?

Anlaşılma ihtiyacı ile yazıp anlaşılmasın diye konulan bu sansürler. Çocuklarından övgü ile bahsedenler... Depremden kurtulanlar... Şu an tecavüze uğrayanlar... Bir şey çalan biri... Canım öyle sıkkın ki...

Sana ait o değerlerin yıkılması gerekiyordu. Yenilerini koymadığın sürece köksüzdün.
Bunlar gelip geçici. Hala kaçıyor musun onlardan?

Yazı, işte tam bu an lazım. Duygu yüklüsün. Yazmazsan patlarsın. Beni Fransız sanıp Fransızca konuşmaya çalışan adam iyi geldi. Mutlaka Türkiyeli olmakla ilişkisi var bu olayın. Her şey sosyoloji.

Çok renkli iki gözlük ve bir intiharlı gözlük oturdu masada, iki de gözlüksüz. Böyle de tanımlamak mümkünmüş.

Bugünü düşününce, seninle gittiğimiz o bahçenin yanında ... bir yer vardı.
Oradan geliyorum.

O dümdüz kadın, hani şu gülümsediğim ama sevmediğim - ne kadar kötü bu! - tüm havalı görüntüsünün ardında "durduydum, gittiydim, yaptıydım"lı bir dil yaşatıyormuş. Havalı değil de, en azından elimi sımsıkı sıkanlardan. Pardon ama bik bik bik diye söze devam edenlerden. Neyse ki gözünün üstüne far sürmeyenlerden. Ama o farı, ruhuna püskürtmüşlerden.

Bazen soruyorum. Yanlış yerde miyim? Cevap veriyorum. Evet. Yanlış yerdeyim. Ama bu yer, yolculuğumda önemli. Burada biraz daha durmak zorundayım.

İlk hedef: CDA.
İkinci hedef: Varlık.

Bunu yapmazsan gözüme gözükme.

8 Mart 2010 Pazartesi

Oscar ya da Akademi'nin 82. ödülleri açıklandı.

Elimdeki notlara takıldı gözüm.
"Epi 13:00, 20:00 Kanal 24, defter bak evde" yazılı. Yaşanmışlık var. Yaşayan bir el benimkisi.

The Hurt Locker adlı filmin ödülleri toplamasına şaşkınım. Şaşkınlığım cahilliğimden. İlk defa bir kadın yönetmen aldı en iyi yönetmen ödülünü. Bunun arkasında durmak varken başka hisler tarafından sarıp sarmalandım.

O askerlerin ne işi var Bağdat'ta? Senaryosu olmayan bir film en iyi senaryoyu da kaptı. En iyi film de onun. İzlediğim en kötü filmlerden biri.

Her şey ekonomi politik. Her şey planlı. Planlı olsun ama hiç adil değil. Adil olmasın ama hiç istemiyorum. Gidiyorum.

7 Mart 2010 Pazar

Rüya: Bir Siyah Fare

Fare vardı. Eskişehir'deki odamda.
H- Giremem buraya. Fare var.
F- Yakaladım. Gel. Bak!
Fare yatağımın tam ortasında oturuyordu. Elleri kelepçeli.
Gördüm. Uyandım.

4 Mart 2010 Perşembe

Önemli!

"Diyelim ki bir yazıda ne kadar çok Terry Eagleton, Foucault, Adorno, Lacan, Zizek, Baudrillard, Judith Butler gibi adları anarsanız, meğer ne çok şey biliyor, meğer ne çok şey anlıyor, kavrıyor, çözüp atıyor olmazsınız."

"..bu adların gölgesine sığınmak aslında sizin ne kadar güvensiz olduğunuzu, yetersizliğinizi nasıl için için hissettiğinizi, gelebilecek olası itirazlara karşın vudu büyüsü sayıklarcasına :) andığınız adlar, alıntılarla ardına saklanabileceğiniz surlar örmeye çalıştığınızı gösterir. Oysa acemice çatılmış surlarında gedik açmak en kolayıdır."

Bir daha yapmak yok! Ne kadar farkına varabilirsem artık...

Mungan'a Sinirli Olmama Rağmen...

Varlık'taki yazısında güzel şeyler buldum.

"Başkalarının umrunda olmak daha soylu çabalar gerektirir."

"Zor zamanlar için toprağa kemik saklayan köpekler gibi sayfalara gömün notlarınızı. Herhangi bir söz, birinden duyduğunuz bir cümle, bir dize, bir diyalog, kulağınıza çarpan bir konuşma, bir tanım, bir benzetme, herhangi birinin dikkatinizi çeken bir davranışı, tarihi bir kişinin adı, bir anekdot, argo bir deyiş, bir atasözü, yerel ağızdan devşirdiğiniz bir sözcük, bitki, çiçek, hayvan, sokak adları çağrışım ağı öreceklerdir zihninize ve ileride hiç ummadığınız, beklemediğiniz bir anda gömüldükleri sayfalardan koşup yardımınıza yetişeceklerdir."

"Bazı yazarların "hakkında yazdıkları" sorunlara, sorunsallara, diğer yazarlar gerçekte "sahiptirler". Bir hakikilik sorunudur bu."

3 Mart 2010 Çarşamba

Her şey o kadar dağınık ki... Ev, yemek, iş, beden, akıl... 17:45. Precious izledim. White Ribbon'a dayanamadık. Le cool güzel şeyler yazmıştı. Demek ki ona da dayanamıyorum. Sağlam bir anımda, tekrar oturacağım. Haneke bu kadar olmamalı. "Çft ... K.'ları" hala yapamadım. Bu akşam o formu dolduracağım. Murat Belge'den döndükten sonra.

Yıllar önce yaptıklarımı buldum. O kıza hayran kaldım. O dönemde, o kıza tahammül edemezdim. Şimdi de bugünkü halime tahammülsüzüm. Bu bir döngü olmalı.

Bir şeyler yeterince şık değil. Kırmızı tül yok. Kuklalar yok.

Burada scanner var. Çaydanlık. Zımba. İlaç. Bu kış hasta oldum.

Bir sonraki cümlenin ne olacağını kimse bilmiyor. Göt. Piç. Bok. Çiş.

Alnımın ortası kırışıyor. Kırışıklıkları sevebilecek yaştayım.

Dergi. İyi gelen yeni sahnem. Yine de yetmiyor.

Bana baksana! (Saçından tuttum. Sürükleniyorsun.) Fotoğrafımızı çektiler. Boynunda fareden bir kolye. Bendeyse bir tutam ketçap ruju.

Bir hiçsin. Her şeysin.

El sallıyorum.

27 Şubat 2010 Cumartesi

Bağımlılık

Maddelere ya da insanlara. Sigara, uyuşturucu, spor, iş, tüketim. Sevgili. Kime bağımlı olacağız? Kontrol edilebilir bir şey değil. Aldığım ve henüz okumadığım kitaplar. Zarar vermeye başladığın o nokta... O döngü. Al, al, al. İnsanlarını ara ve aynı cümleleri tekrar et. Bu daha ne kadar böyle sürüp gidecek? Bedenine yaptığın işkenceler... Fazla yemek, fazla seks, fazla spor, fazla mesai. Önce ufak porsiyonlara dön. Ne biliyim, kanaatkar ol.

Eski Adamlar

Osmanlı dönemi, sertlik, böyle bir duruş.
Ya da asker, nizam, saygı.
Sizden kaçıyorum.

Film: Nine

Penélope Cruz, seni izlemek güzeldi.
Yönetmenin karısı olmak istemezdim.
Film, güzel şey.
Dostlar da öyle!
O halde, neden?
Dostsuz, sığ, uzak...
Dans yine gitti.
Bana, orada mısın'larla gelmeyin.
Burada değilim.
Hiç olmadım.

Kırmızı Ruja Rağmen...

- Bu gerginliğinin sebebi ne?
- Bilmiyorum.
- Hiç bir şey mutlu etmiyor seni.
- ...

24 Şubat 2010 Çarşamba

Film: It's Complicated

Nancy Meyers yönetmiş. Bu film olmasaydı ne değişirdi? Nancy'nin saatleri başka türlü geçerdi. Karakterler ve tipler. Geldik yine buraya. Bütüne bakalım. Sakin. Zaman ilerliyor. Yok. İçine giremiyorum. Bu benim filmim değil.

Bugün

Selma ceketimi kaça aldığımı sordu.
Dilenci kadını fotoğraflamanın etik olmadığını düşündüm.
Bir kadınla flört ettim.
Bir arkadaşıma mutlu bir haber verdim.
Salata yedim.
Çırağan'daki kadına sinir oldum.
Dergide çorabımı sevdiler.
Telefonda heyecanlı konuştum.
Annemi aradım.
Cici kız oldum biraz. (Buna bir çözüm bulacağım.)
MFO dinledim.
Ruj sürdüm.
Yeşildim.
Ayten ile Ayn Rand konuştuk.
Çiğdem'i içimde taşıdım.
Filmimin akıbetini takip ettim.
Yeşim mutluydu.
Mehmet telaşlıydı.
Fotoğraf kitaplarını karıştırdım.
İç çektim.
Eve girer girmez elimdekileri yere attım ve yürüdüm.
Yolda yürüyerek bir sürü yeşil zeytin yedim.
Sabah işe zor gittim.
Nevzat'ı düşündüm.
Kambur oturdum.
Dans etmedim.
Simit yedim, çekirdekli.
Film izlemedim.
Yazı yazdım.
Yazımın peşinden koştum.
Ercan ve Berfin'i gördüm. Bir de Emin'i. Umut'u. (Diğerlerine ayıp olmasın diye listeyi uzatırken kendimi yakaladım.)
Senem'i hatırladım. Danimarka'dan döndüğünde konuşmuştuk. Tabelalar ve yazılar ve sokaklar ne kadar çirkin Türkiye'de diye.
Küçücük bir odada saatlerce oturdum.
Telefon ve internetleydim.
Fatma Teyze'ye dokunmadım.
Çamaşırlara bakmadım.
İki kitapçı gezdim.
Avakadoları elledim. Olmuş olan bulsaydım alacaktım.
Canan Şenol'un sitesinde gezindim.
Replikas dinledim.
Kandil simidi almadım, teklife rağmen. Kimsenin kandilini kutlamadım. İyi hissettim.
Sıkıldım, yine çok sıkıldım.
Gazete okudum.
Melek'e cevap yazdım.
Mutfağı dağıttım.
Kredi kartımı kullanmamaya çalıştım. Oldu.
Kafamdaki kepeklerle oynadım.
Bir siteye üye oldum. Antireklam.
Dişlerimi fırçaladım. (Zamanı lineer kullanmamak ne güzel.)
Denge kurmaya çalıştım.
İyi ki control Z var. Her şey silindi. Geri alabildim.
Bir program download ettim.
Pek bir şeyden etkilenmedim.
Kitap almadım.
Bitirsem iyi olacak. Düşündükçe tatmin eden bir şey hala bulamadığıma göre...

23 Şubat 2010 Salı

İz

Küçük kuytu o yerde. Siyah sigarası ve soğumuş çayı. Büzülmüş. Kıvrak. Kendi ile. Bu halini çöpleri almaya gelen gördü sadece. Bir kedi miyavladı ya da bir bebek inledi. Yeşil minik yapraklar... Üşümedi. Hatta ne kadar güzelmiş. Yapacaklarını listeledi. İçinden tekrarladı.

Parçalanıp Bütünleşirken

Küfür etmek lazım. Özgürce. Yoksa bu bir engel.

Rüya: Dağların Üstünde Bir Yılanlı Oğlan

Otel odaları. Fantastik dünya turu. Sevişmeler. Zıplamalar. Takipte olanlar. Yollar. Koşarcasına. Dağ. Üstündesin. Yılanların boynunda. Büyük ve sevimli. Isırmayan. Dönüp hoplayıp gülücük.

- Hadi gel.
- Ama baksana, ne güzel yılanlar...
- Pembeler.
- Geliyorum.

Uyanış.

Seni neden sevmiyorum?

Yabancısın. Her konuyu en iyi senin bildiğini düşündüğün alaycı bir tavrın var. Çok konuşuyorsun. Beni heyecanlandıran konuların yok. Genel geçersin.
Özelliğin yok. Varsa da ben göremiyorum. Renksizsin. Tutkun yok. Sürekli şikayettesin. Gizli mesajları olan cümleler kuruyorsun. İmaları hiç sevmem. Grisin. Düz. Sende bir şey göremediğim için ben mi griyim? Karışıyorum. Sonuç aynı. Seni sevmiyorum. Hormonlar mı? Yaydığın çekim gücü olmayan koku mu? Kimsenin beni heyecanlandırma gibi bir görevi yok. Seni sevmek zorunda değilim. Hayatımda bu kadar önemli yer işgal etmen neden? Daha önemli şeylerim mi azaldı?

22 Şubat 2010 Pazartesi

Biraz Biberleyelim

Bildiğin kaybolmak bu. Sürekli kaybolunca bu, yeni bir var olma biçimi olmaz mı? O zaman kaybolmazsın da kaybolarak yaşayan biri olursun. Saçma. Acımasız. Yoğurtlu. Böcekli. Durağan. Yıkılan. Sararan. Ağır. Başka bir dil. Kutladın ama yine de öyle değil. Bu böcekler hiç bir yere gitmiyor. Bu böcekler yuva yaptı içine. Bu böceklere böcek ilacı bile... Kahırseverlik yok olmuş. Takvim doğmuş. Su şişesi mavi. Çay yarım. Sigara karanfilli. Delirmemek için... Delirecek kadar yürek... Her kurban bayramı sonrası yine ete dönüyorum. Adı ne korkunç! Kurbandan bayram olabilir mi? Bu hastalıklı şeyler... Bu rezil... Kandır kendini. Telkin de denir. Gül aynaya bakıp. Bir süre sonra kendiliğinden güleceksin. Damarların çıkacak. Kızaracaksın. Bu kuytu oda. Bu bilindik tasvir. Kan dolaşımı başkalaştı. Gözenekler açılmıyor. Sesini kullan demiştim. Kamburunu düzelt. Ona küfürler savurma. Fırlatıldın.

19 Şubat 2010 Cuma

...

Sana kavuşmak ne güzelmiş yeniden...

18 Şubat 2010 Perşembe

Boşlukları Doldurun

Anne: ?

Baba: ?

Kardeş: ?

Ev: ?

Sevgi: ?

Evlilik: ?

Meslek: ?

Otorite: ?

Korku: ?

Suç: ?

Ümit: ?

Sevinç: ?

Tasa: ?

Hasret: ?

Acı: ?

Mücadele: ?

Mutluluk: ?

Güç: ?

Frédéric François Chopin

Sen de iyi geliyorsun bana.

Bildiğimiz Şeyler

"Sonunda insanlar mutlu insanlar olmak için araba, kozmetik eşya, sigara, alkol tüketimine bağımlı hale gelirler. Ama tüketim yoluyla mutluluk ve özgüven gerçekleştirilemez."

Peter Lauster

Martin Sorescu'dan...

Işığı kapayınca
Kelebeklere acıyorum,
Açınca da
Yarasalara...
Kimseyi incitmeden
Bir tek adım atamaz mıyım?

17 Şubat 2010 Çarşamba

Doğal Değil...

Kültüreliz.

Susan ile Konuşan

Kimi insan cevap vermeden duramıyor. Kendine laf söyletmiyor. Mutlaka bir sözü var. Haksız olsa da konuşuyor. İğne batırıyor. Kimisi de susuyor. Sustukça susuyor. İçinde bir yığıncık birikiyor susanın. İçinde bir boşluk var konuşanın.

Gözümün Feri

Canım gözüm. Canım ferim.

Çotuksöken

"Galiba her şeyden önce, o konu yazarın keyfini kaçırmalı, etini burmalı, canını acıtmalı, sorun olarak gözüne batmalı..."

Rüya: Bilinmeyen Odalar

Evet, yeni bir uyku, yeni bir rüya. Su bayat. Devam.

Evimizin içinde bilinmeyen odalar varmış. Bu odalarda öğrenciler yaşıyormuş. Ezgi, Deniz... Bir yatak var sadece. Bir kaç fotoğraf... Ders kitapları... O kadar. Öğrenince şaşırıyorum. Geçebiliriz çünkü odadan odaya. Ama geçmemişiz. Onların da dış kapısı var.

Yatakta kakalar var. Çarşafın üstünde. Toplayıp makineye... Ben yapmışım. Rahatsız da değilim. Ama halledebiliyorum işte. Çekip çevirici bir yetenek.

Diğer kapıdan çıkıyorum. Nilgün. Üniversite. Çok öpüyor. Kerem. İlkokul. O diğer kapı okula açılıyor. Çok kalabalık. Her yer öğrenci. Aa bir de Starbucks. O da evimizin yanı. Neden diyorum, bunca zamandır almadım ki buradan kahve?

16 Şubat 2010 Salı

Köpük

Türk kahvesi yapmak için ocağı yaktı.
Cezveyi koydu.
Montunu giydi.
Kapıdan çıktı.
Gitti.

Bırak

Onlar sıkılsın.
-
Onlar yorulsun.
-
Onlar bunalsın.
-
Onlar sinirlensin.
-
Onlar ağlasın.
-
Onlar kızsın.
-
-
-

15 Şubat 2010 Pazartesi

Simon de Beauvoir

"Kadınlar aslında olmadıkları gibi davranmaya zorlanıyor; örneğin mükemmel eş olmaları gerekiyor, gerçek kişiliklerini gizliyorlar. Nevrozun eşiğindeler. Bu tür kadınlara sempati duyuyorum. Dengeli ev kadını ve annelerden daha çok ilgimi çekiyorlar. İlgimi daha da çekenler var tabii: Özüne sadık ve bağımsız, çalışan ve yaratan kadınlar onlar."

14 Şubat 2010 Pazar

Satır Arası - Sinir Uçları

Hızlı hızlı yürüdüm. Saçlarım uçuştu. Solumda masalar. Birinden bir adam kalktı.
- Buyrun, mönümüzü denemek ister misiniz?
Hızlı hızlı yürüdüm. Yanımdan o da yürüdü. Aynı soruyu yineleyecekti.
- Hiç ister gibi bir halim var mı?
Kızdım. Şaşırdı. Durakladı. Gitti.
Ben de gittim. Nilgün Öneş'e...

Ne Gerek Var?

Ebru Şallı'nın pilates DVD'si var. En çok satılanlar listesinde yer almış. DVD'nin üzerindeki görselde Ebru Şallı'nın memelerinin uçları belli oluyor.

13 Şubat 2010 Cumartesi

Son Bir Dem

Bir kibrit kutusuydu. Girdik. Yan yana durduk. Kibrit kutusunu salladılar. Başımız döndü. Kimimiz kustu. Kimimiz de lunaparktaki gibi eğlendi. Bitti. Çıktık.

A iken AA olarak çıkanlar vardı.
A iken yine A olarak çıkanlar vardı.

İyi ki AA oldum. İyi ki!

12 Şubat 2010 Cuma

Yorgun ve Umutlu

Engin Geçtan'ın son kitabı: Zamane.

"Süreçler zaman zaman sıçrama gösterirler, ama doruk yaratmazlar. Doruk bir şeyin sonu anlamına gelir, ötesi ya da yukarısı yoktur, cinsel ilişkinin finalinde olduğu gibi."

"Üst-sistemler gibi bireyler de kestirilemezliğe tahammül edemezler ve hayatlarını belirli formatlara sokarak aynılığın güvenliğini arama çabasındadırlar. Kendilerine yabancılaşma pahasına da olsa. Oysa insanın tek gerçeği o anda yaşadıkları ve bir an sonra yaşamak üzere olduklarıdır. Keşke şimdinin yaşanmakta olması, geçmiş ve onun şartlanmalarından tümüyle özgür olabilseydi! Çünkü geçmiş yeniyi anlamamızı engeller. Şimdi bağımsız bir andır ve aslında insanın tek rehberidir, ama çoğumuz buna izin vermiyoruz."

10 Şubat 2010 Çarşamba

Düğüm

Bıyıkları olan sevgili istemiyorum, dedi adam. O sırada, karşıdan başka biri göz kırptı kadına.

Hans Richter

Seni çok seviyorum.

Arınsak...

- Neden .... yapıyorsun?
- Yapıyorum.
- Ah, yazık! Nasıl da sıkıştırdım! "Yapıyorum" diyebildi.
- Anlatsam uzun sürer. Seni geçiştirmek için sadece "yapıyorum" dedim.
- Açıksözlüsün.

Sevgili U,
Beni, bugün içinde yoran bir sürü minik detaydan biri de sen oldun. Neyse ki, kalkanımı kullanmayı öğreniyorum.

9 Şubat 2010 Salı

Ateş

Hiç sönmedi. Hep dönüştü. Kütleydi. Kıvılcımlara ayrıldı. Arada kar topu oluyor. Lav da oldu. Dik tutuyor.

- Hava gibisin.
- Nasıl?
- Seni görmem için balona girmen gerekir.
- Şırınganın içinde yaşıyorum. Kime enjekte edilirsem ona akarım.

8 Şubat 2010 Pazartesi

V I V A L D I

Bugün yemek yemedim. Vivaldi ve Carmina Burana ile doymaya çalışacağım. Zaman. Maragazabel. Çoçovellamık. Yolda gördüğüm yüzü yanmış adam. İçinde, hiç birini giymek istemeyeceğim kıyafetlerin yaşadığı vitrinler. Soğuğun şiddeti. İ'lerin ofisi. Huzursuzluğum.

7 Şubat 2010 Pazar

Kandemir K.

Birçokları gibi sen de beni heycanlandırmadın. Buna şaşırmamalı. Her gün beni heyecanlandıracak biri ile karşılaşacak lüksüm yok. Yani kitaplarımdan öte. Görüp görebileceğim en kötü konuşmalardan birini yaptın. Üç saat boyunca, umutla, bir kelime söyle de ayağımı sallamayı bırakayım diye dinledim seni. Fazla iyi niyetliyim. Oysa yıllar öğretmiş olmalıydı. Nerede, ne kadar zaman, kime tahammül etmem gerektiğini... Olsun. Bugün geçmişe oranla daha iyi yenildim.

6 Şubat 2010 Cumartesi

Hiç

Dağınıklık devam ediyor. Süslenmiş bir kadın, televizyonda kafa sallıyor. Baş parmağımda ince bir sızı. Şarap yarım. Kahve yarım. Uyku bastıracak.

5 Şubat 2010 Cuma

Acı

-Ne tepki vermemi bekliyorsun?
-Bir şey beklemiyorum.

4 Şubat 2010 Perşembe

Nerede Yaşıyorum?

Yazarın yurdu dili imiş. İnsan yaşadığı yere benzermiş.

Yeni Bir Gün - Yeni Bir Karar

Bundan sonra fotoğraf makinemi hep yanımda taşıyacağım. Ağırlığından şikayet etmeyeceğim. Gördüğüm o kareleri paylaşacağım. O kareleri, paylaşamadan sırtlanmak, fotoğraf makinemden çok daha ağır.

Okur Yazar

Bu iki kelimenin hakkını verebilmek...

3 Şubat 2010 Çarşamba

Bambaşka Bir Kadın

Saç mafyası beni ele geçirdi. Kırpık kırpık kırpık kırpık. Kafa masajı. Mıncık mıncık mıncık mıncık. Sorular. Ne tür müzik dinlersin? Ne iş yapıyorsun? Buralarda mı oturuyorsun? Ne kadar da sıkılıyorum. Anlamsız bir sıcak rüzgar. Ne kadar da hoşum. Bob Marley çalıyor. Çıkışta spora gidecekken ufak bir manevra ile şaraba yöneliyorum. Minik çene hareketleri. Uzun zamandır hareketlenmemişti.

Reservoir Dogs

Quentin Tarantino'ya teşekkürler ama sadece bahşiş sahnesi için. Onun dışındakileri gönül rahatlığı ile çöpe atabiliriz.

Taktik

Kendinden bahsetme. Onu konuştur.

Jasmin

Yıllar geçti. Sen yaşlandın. Ben büyüdüm. Göbek bağı sündü. Hiç kopmadı. Benden aldığın enerji ile intiharı hiç düşünmedin ya da ben öyle sandım. Telefon çaldı. Akış bozuldu. Böylesi daha iyi.

P.G. Wodehouse

"Asla kimseyi görmek, bir yere girmek, bir şey yapmak istemiyorum. Sadece yazmak istiyorum."

2 Şubat 2010 Salı

Kalakaldım

Kafes açıldı. Saat 18:00. Uçmakta zorlanıyorum.

1 Şubat 2010 Pazartesi

31 Ocak 2010 Pazar

Fargo

Coen kardeşler çekmiş.

En akılda kalıcı sahne: Kıyma makinesi gibi bir şeye insan koyup parçacıkların fışkırması.

Güzel grafik sahneler var. Park. Ağaç. Gölge.

Sonu da iyi. Yatakta.

Yan yana olan iki yataklı sahne de...

30 Ocak 2010 Cumartesi

Rüyamdaki Hapishane

Tatildeyiz. Otel odası. Dağınık. Akşam. Eğlence. Dansa! Ölçü ve uyumu bozmak istemeyenler kalkmıyor. Ölçü ve uyum... Elbisem uzun. Tek omzu yok. Bileğimde takı niyetine küçük bir kitap var. Kitaptan bilezik yapmışım. Misafir geliyor: Me ve Mü. Gitmiyorlar. Biz onlara gidemiyoruz. Yemek anı. Sürprizsiz. İki hemşire beni götürüyor. Hakkımda konuşup gülüyorlar.

-N'oldu?
-Dünyada sizi tanımayan yok. Sivilceler ve muhteşem vücudunuz...
-Nasıl?
-On dört yıl sonra... Bakalım ne hale geleceksin?

F'm geliyor. Hapishaneye bırakılıyorum. Saçma tv sesi. Ranzalar. F'm gidecek. Üzülüyorum. Ne kadar çok kitap okuyabileceğim. İlk aklıma gelen bu. F'm gitti. Berbat bir his.

Yüzmek istedim uyanınca.

Hapishaneye konma sebebim internette yazdıklarımmış.

Özgürlüğüm...

29 Ocak 2010 Cuma

Yengen & Leyla

Marmaris Büfe'deki bu isimleri kim koydu? Kadın yemek.

Kalp

Yanımdan öylece geçip gittin.

Günün Kelimesi

Taşra.

Oteldeki M.

Kocaman bir yüzük içinde kaybolmuş minicik bir kadın.

28 Ocak 2010 Perşembe

3K

Korku
Kazanmak
Kıskançlık

Bu duyguları uyandırıp istediği her şeyi satabilirmiş.
Bugün, bir satış koordinatörü ile vakit geçirdim.

27 Ocak 2010 Çarşamba

Işıkla Yazmak

Photos = Işık; Graphe = Yazı
Fotoğraf çekmeyeli uzun zaman oldu. Keşif yapmayalı... Görüntüler!

26 Ocak 2010 Salı

Film

Deniz kızı. Orman cini. Peri.
Bir kadının seks günlüğü...

Sen, Sen, Sen

Yıllar geçmiş. Hala benimlesiniz. Bu bir yanılgı. Birlikte yemek yemediğimize göre...

25 Ocak 2010 Pazartesi

Pof

Öyle bir yap ki işini, gelip seni -çölde de olsan- bulsunlar!

Kar Yağarken...

Film izledim. İki tane. İlki Fatih Akın'dan. Soul Kitchen. İkincisi Christian Vincent filmi. La Separation.

Soul Kitchen
Pek de bir şey kalmadı.

La Separation
Nedense çok güzeldi.

24 Ocak 2010 Pazar

Telefondaki Kadın

Hep anlatıyor. Dur durak bilmeden. Seni hiç görmeden. Bu, öyle bir ihtiyaç ki bitmek bilmiyor. Doymuyor.

23 Ocak 2010 Cumartesi

Kırmızı

Yağlı boya. Fırça darbeleri. Tutku. O tutku, boyalardan okunuyor. Bilgisayara dokunamazsın.

Cık

Günde sadece bir kez e-mail kontrol etmek mümkün mü?

% 28,4

Yağ oranım.

Taciz

Çiğköfteci: Yalnız yaşıyorsunuz galiba, abla. Az aldığınıza göre...

22 Ocak 2010 Cuma

30

Spinning yordu. Pilates dokundu. Tae bo saçma. Zıp zıp. En güzeli yüzmek. Olduğun yerde değilsin. Alabildiğince açıl. Portakal benden. Satranç uzak.

Yaşlı Adam

Rollerin değişmesi ne tuhaf. İnsanları google'lamak kadar... Hayatın tam ortasında olmak ne güzel. %100 tedbirliymiş. %100 maceraperest. Karşıdan karşıya geçerken bile nasıl daha yaratıcı olabilirim diye düşünürmüş. Akşam, yeniler içinde spor gelecek.

4 Kişi, 1 Toplantı, 3 Bardak Çay

Üç takım elbise ve bir kırmızı gömlek aynı masanın çevresinde. Kırmızı gömlek için çay getirilmiyor. Bunun kararını çayları koyan kişi veriyor. Böyle bir karar verdiği için işte, o kişi bundan sonra da hep çay koyacak.

21 Ocak 2010 Perşembe

Orhan Veli

"Tak takıştır; sür sürüştür; inadına gel! Dostum değil misin?"

N'aber Sultan?

Gülümsetiyor.

Nero

Kahve altı tamam. Tostumu yedim. Kahvemleyim.

Laptoplulardan biri gözüme takıldı. Acelesi yok. Belki de, hiç bir zaman acelesi olmayacak.

Ağır ağır çıkacak bu merdivenlerden.

Yanaklarım kıpkırmızı olacak. Koşmaktan. Yetişememekten. Soğuktan.

20 Ocak 2010 Çarşamba

?

Arada olmak... İçim sıkılıyor. Arada kalınca... İçim sıkılıyor. O, onu diyor. Bu da bunu. Sıkılmama rağmen buradayım. Bu da beni sıkıcı yapıyor. Bir sürü yük... Bir sürü laf kalabalığı... Bir sürü saçma sözcük... Tavır. Yoruluyorum. Dur. Hayır. Hayır. Hayır. Hayır. Hayır. Hayır. Hayır. Hayır. Hayır. Hayır. Hayır. Hayır. Hayır. Hayır. Hayır. Hayır. Daha kaç tane lazım?

İçimde taşıdığım adam dedi ki:

"Yaratıcılığın önündeki en büyük engel ödlekliktir. Sana deli denmesinden, aptal denmesinden, kötü denmesinden korkmayacaksın."

Masaj

Başka ellere bedenini teslim etmek... Bilgisayar başında saatlerce oturmanın hediyesi: kütürdeyen omuzlar, eğimli bir sırt! Işık çok hoş. Flu gibi. Ne denir ona? Daha bronz gösteren... Müzik de tanıdık. Ortam müziği. Atmosfer. Kelimler ne ucuz? Ucuz olan ben miyim? İğne. Batırmak.

Kazlar ve Tüyleri

Hava soğuk. Çok üşüdüm. Şanslıyım. Kaz tüyü ile doldurulmuş bir montum oldu. Hafif ve sıcacık.

İnsanoğlu kazların tüylerini yolmuş ve kendi üstüne örtmüş. Daha güçlüsü gelse... İnsan derisi yüzse... Sonra da onları üstüne giyse...

19 Ocak 2010 Salı

Kaç kişinin ölümüne peşinden gidebileceği bir derdi var?

19 Ocak. Hrant Dink bugün gitmişti. Üç yıl olmuş.

Demokrasi yok. Yan yana durabilme çabası da...

Anne- Hadi, gidiyoruz.
Çocuk- Nereye?
Anne- Dışarı.
Çocuk- Tamam.
Anne- Haç... Kazağının altına sok.
Çocuk- Neden? Evdeyken hep boynumda, kazağımın üstünde!
Anne- Şimdi içinden sarkıt. Söz dinle, olur mu biriciğim?
Çocuk- Peki.

Ev içindeki özel hayat tecrübesi ile kamusal alana çıkış farkındalığını anlatmıştı Hrant Dink. Unutamadım.

Ağaçlar büyüdü. Sen büyüdün.

L-A-F A-T-M-A-K

Bugün çoraplar beyaz dantel. Yağmur... Yolda bir iki adam... Hava soğuk. Etek ve rüzgar... Dillerindeki sözcükler: "Alttan kombili yahu bu herhalde."

Rüyam

Bir sürü defterim var. Hepsi yarım. Rüya yazarken şey önemli... Hangi olayı yaşadıktan sonra hangi rüyayı gördüm? O takip, mümkün olamaz defterlerimi bulan için. Buradan belki anlaşılır. Hep aynı blog'a yazacağım için... Kaldığım yerden devam edebileceğim için...

Rüyam: Şa'ya gitmişim. Es de orada. Es ile konuşmak çok iyi geliyor. Şa meşgul ve yok. Umut verip kayboluyor. Para hep aklımda. Yine mi isteyecek? Ne kadar isteyecek?
Bekliyorum. Bir kaç kişi var. Özgü... Müthiş insanlar gelecek. Bekliyoruz. Sanki bir futbol takımı kampa gidiyor. İnecekler bir bir. Ya da bir film ekibini bekliyoruz. Öyle bir his... Otobüs geliyor. İçinden en çok tanıdığım insanlar çıkıyor. Ya & Ne. Sarılmışlar. Taşıyamamanın getirdiği bir sarılmışlık... Er geliyor. Onunla birlikteyim. Er, Ne'nin hayatında önemli biri. Er ile birlikte olmak iyi değil.

18 Ocak 2010 Pazartesi

Kamera

Büyülü alet. Az önce -yıllar sonra- elime aldım. Baktım. Net değildi. Gözlüklerimdenmiş. Öğreniyorum. Ben bakarken bana da baktılar. İşte buna bayılıyorum!

Kelimeleri yazıp yazıp silmek neyin göstergesi?

Kahve fincanımı yıkadım. Yaşlı kurt geldi. Örümcekli siyah çorabımı fark etti. Konuşmaya çalıştı. Yüzümdeki o, "durumdan haberdarım" ifadesi... Rutin sululuğuna donuk bir cevap... Uzaklaştı.

Yaptım!

Yüzüyorum!