3 Mart 2010 Çarşamba

Her şey o kadar dağınık ki... Ev, yemek, iş, beden, akıl... 17:45. Precious izledim. White Ribbon'a dayanamadık. Le cool güzel şeyler yazmıştı. Demek ki ona da dayanamıyorum. Sağlam bir anımda, tekrar oturacağım. Haneke bu kadar olmamalı. "Çft ... K.'ları" hala yapamadım. Bu akşam o formu dolduracağım. Murat Belge'den döndükten sonra.

Yıllar önce yaptıklarımı buldum. O kıza hayran kaldım. O dönemde, o kıza tahammül edemezdim. Şimdi de bugünkü halime tahammülsüzüm. Bu bir döngü olmalı.

Bir şeyler yeterince şık değil. Kırmızı tül yok. Kuklalar yok.

Burada scanner var. Çaydanlık. Zımba. İlaç. Bu kış hasta oldum.

Bir sonraki cümlenin ne olacağını kimse bilmiyor. Göt. Piç. Bok. Çiş.

Alnımın ortası kırışıyor. Kırışıklıkları sevebilecek yaştayım.

Dergi. İyi gelen yeni sahnem. Yine de yetmiyor.

Bana baksana! (Saçından tuttum. Sürükleniyorsun.) Fotoğrafımızı çektiler. Boynunda fareden bir kolye. Bendeyse bir tutam ketçap ruju.

Bir hiçsin. Her şeysin.

El sallıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder