26 Mart 2010 Cuma

Of

Hikâyesini anlatmamak için -- bana – arkadaşlarının -- yazılması daha ilginç olabilecek hayatlarından bahsetti. Videolar izletti. Sonra başladık. Kendiliğinden anlatıyordu. Soru sormadım bile. Rahattı.

İlgili

Önce olumsuz şeyler söyledi bedenimle ilgili. Sonra istedikleri gerçekleşti başka bir konu ile ilgili. Sonra olumlu şeyler söyledi bedenimle ilgili. Anladım ki ben sadece bir aracım orada. Sadece bir rahatlama aracı. Bunu yaparken ne hissettiğimi, ona cevap vermek için kalbimin nasıl çarptığını hiç bilemeyecek. Kafasını kaldırıp bana bakmadığı sürece.

Para: İnsan değiştirici.
İltifat: Hala en ucuz rüşvet.

25 Mart 2010 Perşembe

Rüya: Karışık

PA geldi. AY ona dokundu. PA çok güzel. AY çok istekli. PA'nın her yerine baktılar.
Tırmandım. 20 katlı bir apartman. Ranza ile tırmanılıyor. Ranza merdivenleri sarmal.
En üst katta kıyafetler, ayakkabılar. Mınni de orada. Fet mutlu. Mesajlar atıyor. Kot popoyu yarmış. İp olmuş. SKB var. Uzakta. Bağcılar, yurt dışı olmuş. BEŞ geliyor.
O, gidiyor. Sonra dönüp SKB'ye bakıyorum. Ona su alıyorum. Meyve suyu da.

İnsan suyu : Kan.

Kıskanç. Yetersiz.

Hala Büyüyorum...

Ölüme doğru...

:)

24 Mart 2010 Çarşamba

Hayat-Ölçer

Y. istedi bunu.

Keşke bir hayat ölçer olsaydı. Başladığım nokta, karşılaştıklarım..

Yazamayacağım, daha önemli bir şey oldu.

:)

23 Mart 2010 Salı

Saygı

- Kötü kokuyorsun, al şu pijamaları değiştir. Ellerini yıkadın mı? Burada sigara içme.
- Cebimden yine para aldın değil mi? Ne biçim karısın sen.

Orası, Burası, Şurası...

Dede yürüdü. Koluna girdim. Sevgilisi sandılar yine. Geçtik. Bakkalvari bir dükkan. Biraz işimiz var dedi. Emin olamadım. Girsem mi? Beklesem mi? Duydum.

- E. biraz para bırakacaktı.
- Bırakmadı abi.
- Arasana.
- Mır mır mır mır mır mır mır mır mır.
- (Zorlama bir kaç cümle ama utanma yok)
- (Az, çok az bir miktar para verir.)

Giderler. Sanki hiç bir şey olmadı.

Dede eve gelir. Karısına:

- Piçle aramız bozuldu işte. Vermiyor.
- Sus, duyacaklar.

E. abi, dede, karı, 3,5 saat uzaklıktaki yağ.

İçimi Sıkan Onlar Değil, İzin Veren Ben!

Yolculuk. İlk adamın önüne kataloğu atan ilk kadın.

İlk adam - Kaç kişi okur ki bunu?
İlk kadın - ...
İkinci kadın - Böyle böyle devam edilebiliniyor.
İlk kadın - ...

Nohutlar fokurdamaktadır. Sadece salçalı.

Sıkıntı veren ruh hep oradadır. Hep enerji yer. Hep lanet eder.

Festival. Asansörde kalmış. Herkes ona sarılmış. Teşekkür etti. Film için.
Ses tasarımını siz mi yaptınız, dedi. Gülücük.
O kadar sarhoş olmaya gerek yoktu. Gereklilik.

Takıldığın onca insan arasında, onca sorun arasında sen yoksun. O yüzden onlara takılıyorsun. Rahat bırak.

Duygu kaçtı. Yazmak zor. Olaylar yaşandı. Birikti. Sevgiler yaşandı. Bitti. Sevgi değildi belki. Duruma katlanmak için yaratılmış baloncuklar.

Nohutlar kaynıyor. Sadece soğanlı.

Kollar pürüzsüz. Tırnaklar siyah. İlk amaç yarın için fotoğraf seçmek.
Başka türlü olmayacak.

18 Mart 2010 Perşembe

Bir Çocuk Bakışı İstedim O An

Önce dedi ki "içine dön" yazmışsın "dışına dön" bence.
Sonra dedi ki "hani aslında biz normal insanlarız ama internetteki fotoğraflarımız öyle değilmişiz gibi ya".

Print Almak

Bu bir angarya.
Bu bir beyin öldürücü.
Bu bir olması gereken.
Bu bir durma anı.

10 Mart 2010 Çarşamba

Başlık Koymaz Olmuşum..

Benzemediğimizi hepimiz biliyorduk. Öylece oturduk. Tam beş kişi. İki + iki + bir.
Böyle eşleştirmeler yapıldığında "bir" olan, yani biricik ve yalnız olan hep o oluyor.

Canım çok sıkıldı. Canımı acıtan ne çok şey var. Fırlattığım cümlelerim.

- Bir yerlere gelebildiğini görebilseydim.
- Bir yerlerde o zaten.

Fikrini söylemeye çalıştığın an, ağzına lafı tıkan o sıradan kadına bugün kaç kez gülümsedin? Söylesene! Seni sevmedim, seni de, deme özgürlüğün ne zaman elinden alındı?

Sevgili Nevzatcığım,

Böyle zamanlarda ne çok geliyorsun aklıma. Nerede? Nasıl?

Anlaşılma ihtiyacı ile yazıp anlaşılmasın diye konulan bu sansürler. Çocuklarından övgü ile bahsedenler... Depremden kurtulanlar... Şu an tecavüze uğrayanlar... Bir şey çalan biri... Canım öyle sıkkın ki...

Sana ait o değerlerin yıkılması gerekiyordu. Yenilerini koymadığın sürece köksüzdün.
Bunlar gelip geçici. Hala kaçıyor musun onlardan?

Yazı, işte tam bu an lazım. Duygu yüklüsün. Yazmazsan patlarsın. Beni Fransız sanıp Fransızca konuşmaya çalışan adam iyi geldi. Mutlaka Türkiyeli olmakla ilişkisi var bu olayın. Her şey sosyoloji.

Çok renkli iki gözlük ve bir intiharlı gözlük oturdu masada, iki de gözlüksüz. Böyle de tanımlamak mümkünmüş.

Bugünü düşününce, seninle gittiğimiz o bahçenin yanında ... bir yer vardı.
Oradan geliyorum.

O dümdüz kadın, hani şu gülümsediğim ama sevmediğim - ne kadar kötü bu! - tüm havalı görüntüsünün ardında "durduydum, gittiydim, yaptıydım"lı bir dil yaşatıyormuş. Havalı değil de, en azından elimi sımsıkı sıkanlardan. Pardon ama bik bik bik diye söze devam edenlerden. Neyse ki gözünün üstüne far sürmeyenlerden. Ama o farı, ruhuna püskürtmüşlerden.

Bazen soruyorum. Yanlış yerde miyim? Cevap veriyorum. Evet. Yanlış yerdeyim. Ama bu yer, yolculuğumda önemli. Burada biraz daha durmak zorundayım.

İlk hedef: CDA.
İkinci hedef: Varlık.

Bunu yapmazsan gözüme gözükme.

8 Mart 2010 Pazartesi

Oscar ya da Akademi'nin 82. ödülleri açıklandı.

Elimdeki notlara takıldı gözüm.
"Epi 13:00, 20:00 Kanal 24, defter bak evde" yazılı. Yaşanmışlık var. Yaşayan bir el benimkisi.

The Hurt Locker adlı filmin ödülleri toplamasına şaşkınım. Şaşkınlığım cahilliğimden. İlk defa bir kadın yönetmen aldı en iyi yönetmen ödülünü. Bunun arkasında durmak varken başka hisler tarafından sarıp sarmalandım.

O askerlerin ne işi var Bağdat'ta? Senaryosu olmayan bir film en iyi senaryoyu da kaptı. En iyi film de onun. İzlediğim en kötü filmlerden biri.

Her şey ekonomi politik. Her şey planlı. Planlı olsun ama hiç adil değil. Adil olmasın ama hiç istemiyorum. Gidiyorum.

7 Mart 2010 Pazar

Rüya: Bir Siyah Fare

Fare vardı. Eskişehir'deki odamda.
H- Giremem buraya. Fare var.
F- Yakaladım. Gel. Bak!
Fare yatağımın tam ortasında oturuyordu. Elleri kelepçeli.
Gördüm. Uyandım.

4 Mart 2010 Perşembe

Önemli!

"Diyelim ki bir yazıda ne kadar çok Terry Eagleton, Foucault, Adorno, Lacan, Zizek, Baudrillard, Judith Butler gibi adları anarsanız, meğer ne çok şey biliyor, meğer ne çok şey anlıyor, kavrıyor, çözüp atıyor olmazsınız."

"..bu adların gölgesine sığınmak aslında sizin ne kadar güvensiz olduğunuzu, yetersizliğinizi nasıl için için hissettiğinizi, gelebilecek olası itirazlara karşın vudu büyüsü sayıklarcasına :) andığınız adlar, alıntılarla ardına saklanabileceğiniz surlar örmeye çalıştığınızı gösterir. Oysa acemice çatılmış surlarında gedik açmak en kolayıdır."

Bir daha yapmak yok! Ne kadar farkına varabilirsem artık...

Mungan'a Sinirli Olmama Rağmen...

Varlık'taki yazısında güzel şeyler buldum.

"Başkalarının umrunda olmak daha soylu çabalar gerektirir."

"Zor zamanlar için toprağa kemik saklayan köpekler gibi sayfalara gömün notlarınızı. Herhangi bir söz, birinden duyduğunuz bir cümle, bir dize, bir diyalog, kulağınıza çarpan bir konuşma, bir tanım, bir benzetme, herhangi birinin dikkatinizi çeken bir davranışı, tarihi bir kişinin adı, bir anekdot, argo bir deyiş, bir atasözü, yerel ağızdan devşirdiğiniz bir sözcük, bitki, çiçek, hayvan, sokak adları çağrışım ağı öreceklerdir zihninize ve ileride hiç ummadığınız, beklemediğiniz bir anda gömüldükleri sayfalardan koşup yardımınıza yetişeceklerdir."

"Bazı yazarların "hakkında yazdıkları" sorunlara, sorunsallara, diğer yazarlar gerçekte "sahiptirler". Bir hakikilik sorunudur bu."

3 Mart 2010 Çarşamba

Her şey o kadar dağınık ki... Ev, yemek, iş, beden, akıl... 17:45. Precious izledim. White Ribbon'a dayanamadık. Le cool güzel şeyler yazmıştı. Demek ki ona da dayanamıyorum. Sağlam bir anımda, tekrar oturacağım. Haneke bu kadar olmamalı. "Çft ... K.'ları" hala yapamadım. Bu akşam o formu dolduracağım. Murat Belge'den döndükten sonra.

Yıllar önce yaptıklarımı buldum. O kıza hayran kaldım. O dönemde, o kıza tahammül edemezdim. Şimdi de bugünkü halime tahammülsüzüm. Bu bir döngü olmalı.

Bir şeyler yeterince şık değil. Kırmızı tül yok. Kuklalar yok.

Burada scanner var. Çaydanlık. Zımba. İlaç. Bu kış hasta oldum.

Bir sonraki cümlenin ne olacağını kimse bilmiyor. Göt. Piç. Bok. Çiş.

Alnımın ortası kırışıyor. Kırışıklıkları sevebilecek yaştayım.

Dergi. İyi gelen yeni sahnem. Yine de yetmiyor.

Bana baksana! (Saçından tuttum. Sürükleniyorsun.) Fotoğrafımızı çektiler. Boynunda fareden bir kolye. Bendeyse bir tutam ketçap ruju.

Bir hiçsin. Her şeysin.

El sallıyorum.