31 Mart 2011 Perşembe

iyi uykular

canım. en doruktaki sensin. en ateş çıkaran. en sigara söndürülen. en şapşal. en utangaç. en plancı. en mutlu.

30 Mart 2011 Çarşamba

yeni kayıt oluştur

burası için anlamlı iken orası için anlamsız olması. 30 mart 2011, imzayı attım.
"çok demanding oldun."
film gecesine koşarken...
yarın olsun diye sabretmek...
iyi ki doğdun cümlesi ile...
hiç bir yere varamıyorum.
kendi kelimelerini üretmek?
hesabı öderken... tutuşturulan bir diğer para...
arabaların modelleri nasıl da dövüyor...
daha az yer oldum.
bu iyi.
pencereden kolunu bayrağı yakalamak için uzatmak...
okulun ruhu geçmiyor.
bildiğin kadın.
umursamazlık daha mı yakışırdı?
taksiyi senin için çevirince...
kapıyı sana açınca...
sandalyesini tutunca...
nmp olunmuyor.
gerçekler yaşanırken nmp olmak herkesin harcı olmamakla birlikte, herkesin harcı tamlaması da nereden gelmiş dilime oturmuş? o devrimi yapabilmek için sen git önce dilini değiştir.
seks.
yaşam belirtisi.
bakış açısı. dedi ki, kullanırsam trafikteki tacizi anlayabilirim.
saçları uçtu.
gözlüğünü taktı.
tepesini açtı.
etkileyici olma çabası etkileyici olandır.
yaptıkları değil de...
işte ben de o zaman içimden çok seviniyorum.
her gece beni yatırıyor. masal yok ama olsun.

iyi ki doğdun

hem sen hem de sen.

29 Mart 2011 Salı

loving strangers

ilginçtir bugün yine mutluyum. aşk. sevgi. tutku. artık her ne ise beni hayata bağlıyor.

28 Mart 2011 Pazartesi

çok mutluyum kalbim pırpır

biraz da dingin. güzel dinginlik... yeşilçam ödüllerine bakıyorum. hiç büyülü değil. hep bakanlara, sayın bakanım diyorlar ve bu gömlekli ceketli eğlencesiz görünümlü insanlar ve tabii kim yazdıysa o metinleri de,,, okunması da ayrı bir diksiyon ister, o da yok, kıyafetler de olmuyor, salon da az sonra kurufasülyelerimize koşacağız der gibi... bunu anlatmak zor. yapmacıklık içinde ödülü alan arkadaşları ile paylaşıyormuş. neyse... çilekler güzeldi. çok güzeldi. tadı değil de... izzet günay çok tatlı. çok ışıltılı bir amcaymış dedi f. bembeyaz saçları var. keşke vakıflara teşekkür etmese. çileklere dönmek istiyorum. muhabbetle kucakladı izzet günay. çileklerim. çileklerimiz. 16. şükranlarını arz etti. göbeğim kocaman oldu. duru koymuşlar bebeğin adını. ne çok şey oluyor. en güzeli sensin. seni bütün olarak sevebilir miyim? tüm parçalarınla... bunu yapabilirsem... ay herkes bıyıklı bu törende. ne kadar da intimate idi. cüneytciğim, bir bilsen... a'nın gidişini de kabul ettim. reglin getirdiği bir hareketsizlik, katılaşma ama kıpkırmızı bir ruh... bu adamın kafasına bir şaplak atıp koşmak istiyorum. herkes mi siyah giyer? dev bir sinema adamı. şey, yüzün kıpkırmızı olabiliyor ya hani, onu ben çok seviyorum. bugün ne kadar güzeldi. sen ne kadar güzeldin. yarın ne kadar güzel olacak? ben ne kadar mutluyum... ne kadar da... şey, mmm, soruların... yani ne kadar da tuhaf... özlediğim... canlandığım... elini başına koyup da düşündüğün zaman... emin olamamakla birlikte... ben de ısınıyorum. sımsıcak oluyorum. yumuşacık. ödül töreni izlerken fellini'ye döneceğimi bilmek ve dantelli çoraplarımla... çok güzel hissediyorum. aynaya ortaokulda daha sık bakardım da bana iç kırmızı iç çamaşırı ve ayna hediye ederdi sınıf arkadaşlarım :) onun gibi bir şey bu. onun gibi bir his. bugün yüzemiyorum. hem kaslarım dinlensin hem de kırmızılar gitsin. regl olmak çok güzel. kadına ait bir deneyim. anlatabilirim ama erkekler bunu yaşayamaz. canım hormonlarım. canım bedenim.

26 Mart 2011 Cumartesi

cüce pornosu izlemek...

tipitiple olan yeni yaşamım.
her şey herkes çok ...
cüce pornosu.
bir sürü zıplayan yağ.
bir sürü parmak sokulan delik.
yüklemi ve öznesi olan cümleler kurabilmek...
gezinen parmaklar, yazmak için.
bir sürü şeyi küçümsemek ama daha iyisini yerine koyamamak...
günler geçiyor.
aynı.
düşük sodyumlu.
eylem çek.
kitap yasakla. kitap yak. kitapları hamburgerlerin arasına koy ve ketçap sıkıp ye.
zamanın var. sorun bu değil. para da var. sorun bu da değil. enerji de var ama dağınık. sağlık bile var. eksik olanı bulamıyorum. hoparlörler?!
fatma girikli bir film.
azalan arkadaşlar.
saçma sapan işler.
leave house. caribou.
saçlar ve sakallar.
erkek sandım, kadın çıktıve buna bayıldım.
sıkılgan.
adama bak.
ali. maya. nil. doğu. efe. ateş.
belki de ancak birlikte yapılıyordur.
yüzmek tek başına yapman gereken bir eylem.
tırnaklarını da sen kesmelisin.
havaların ısınmasını hiç sevmiyorum.
daha da ısınması tam bir felaket olacak.
eşyalara olan bağımlılık daha da azalsın.
bir etek ve bir üst kalsın.
eşya ile mutlu olamam.
elektronik? o da eşya değil mi? kafanı bir şeye tak ve onu gerçek yaptığında...
tombuk kim? bana tombuk dedi.
canım lgtb.
kahvesine tüküren a.a.k.
tasarımdan anlamayan böcekleri böcek yapan şey anlıyormuş gibi davranmaları.
bunu onlara anlatamıyorum.
bu beni sinirlendiriyor.
anlatamamak ve benim bu halimdir belki beni sinirlendiren, onlar değil.
kimse kızdıramazmış, istemezsen.
akşam evli insanların katıldığı bir başka toplantıda buluşulacak.
sence ben neden sessiz kalıyorum?

22 Mart 2011 Salı

kendimden korkuyorum sevgilim

şehir üstüme üstüme geliyor.
seni çok özlüyorum.
kollarım, içindeki sinirler, damarlar hepsi çekiliyor.
müzik yardım ediyor daha da olmama.
müthiş bir sessizlikle ilerliyorum.
ama dokunsan nasıl da delireceğim.
nasıl da baktığın yerler alev alacak.
kaslarım yok.
hem proteinsizlikten hem de ben kıvrımlıyım.
seni çok özlüyorum.
çok çok çok'lu bir ülke.
tutunduğum neler kaldı?
sana her gün, demek istiyorum ki... baksana, geçiyor.
o odada, o tulumun içinde, altı yedi yıl kadar önce, yattım tek başıma.
üstüne gitmek istedim.
yalnızlığımın.
sonra, saçlarımı kestirmiştim. sarılar vardı.
şimdi, hiç öyle değil. öyle barışık, öyle doğal. bu dönemimde gelmen, yeniden yeniden hep gelmen ne demek oluyor?
uzun zamandır ağlamıyorum.
uzun zamandır içimde bir göl birikti.
uzun zamandır kurduk.
uzun. katı. içime gir.

20 Mart 2011 Pazar

beni

arar oldu. yıllar sonra. kocaman dev adam. sırlarım dedi. ama hep anlatır herkese bir iki tek atınca. herkes her şeyi biliyor. bu kadın, dedi, benden intikam almaya çalışıyor. burada öleceğim, dedi. gelip bulurlar. senin adın kezban olsun, dedi. gelir bakarsın böylece, dedi. o da ne demekse. biz bugün, ben bugün, bütün gün, yine o aynı hallerde, bir oraya bir buraya, iki küçük poğaça ile başlayarak güne, yürüdüm. kağıtlar aldım. renkli. sen, dedi, pırıl pırılsın. onun sakalları var. kırçıllı. öksürse sesi üç kere boğumlanır. pencerede içer sigarasını. kaydetmiştim. kaybettim. sigarası yandı. annesinin çerez tabaklarını kültablası yapar. dedi ki, çok çalışmayın, kuşlarla paylaşın ekmeğinizi. hayat o demek değil, dedi. bir hınçla banyoyu temizledi. sürte sürte bir sürü kılı, kiri gönderdi deliklere. rahatlayamadı. yoruldu sadece. hırpaladı kendini. ya ne yapsın? bergman mı konuşsun? slyvia'yı aldı. var aslında bilgisayarda ama dvd'si olsun. ona hep baksın. göz kırpsın. en çok şarkı söylerken mutlu. dans ederken. ama göbeği büyüyor. hem de içinde bebek yok. 5 kilo daha verirsen baya iyi bir parça oluyorsun, dedi. anılar. rakılar. rakılar. rakılar. belki de bu odada nefes alıp veren şu bedendir hayat. uykusunda pamuk. bilmem ki. sinema olsun demiştik. yemek olsun. sonra kahve falı karıştı. edebiyat dergileri, diğer dergiler. televizyonun sesi, onun evine daha erken geliyordu. telefondaki sesten anladım. şöyle bir bakınca nasıl da fikir sahibi oluveriyor insan. titreyerek çalan telefonlar. biraz bedri baykam. rc'deki film karesi çocuğu. arabesk. festival sana gelsin canikom. yaşayacak kadar cesaretin olsaydı... o zaman, biliyor musun, yine de tüketirdik.

18 Mart 2011 Cuma

nasır

göbeğimde, altında, derinlerde, bir sürü yemek var. püre olmuş. bugün ıspanaktan kıl çıktı. devam edemedim. şikayet de etmedim. etkisizce oradan ayrıldım. nasıldı dedi. onunla konuşamaz oldum. televizyonda seks sesli bir kadın yemek tarifleri veriyor. saçlarım uzuyor. neden .. değilim? gelmedi. gel demedi. yeni bir film. hepimize iyi gelecek. soda fena değil. dolapta milyonlarca yemek var. dışarıda milyonlarca yemeksiz var. kuruyan bulut. o gün güzeldi. bugün değil. hiç değil.

12 Mart 2011 Cumartesi

doğumgünü

bugün doğmuş. kahvaltıya gideceğiz. sonra da yemeğe. sonra yine sabah olacak, yine yemekler, yine tuvalet, yine hastalıklar ama devam edecek. uyumaktan gözüm şişmiş. uyumamaktan gözüm çizgilenmiş. sana bakmaktan vazgeçmedim. beni öylece bırakıp gittin. arabesk olmak kolay. nefes alamıyordu. midesi bozuktu. göğsü problemliydi. ortopedist lazım. halsizlik de çözülmeli. demir almalı. çocuk doğursa gelen çocuk kemikleri yer. en iyisi yine filmden çocuk.
duvarları sarıya boyadım. bu kez kelebek çizmedim.

11 Mart 2011 Cuma

hey bu nasıl oluyor?

evden blog'uma yazabiliyorum. dışarıdan yazamıyorum. küçük parmaklarıma ayakkabı çarptı. sert ama sızlayan bir haldeler. yarın festival başlıyor. ben hiç bir şey yapamadım. bu sıkıntılı ruhu çekmeceye kilitlesem öyle bir şey yapsam. sıkıla sıkıla ölmek ne kötü. çok çabuk sıkılıyorum. bence hayat programlandığı gibi değil. hiç değil. büyük de bir laf değil bu, yani hani, evet, öyle zaten. öyle değil mi? kimya önemli. orada bir şeyler bozuk. böyle şeyler her zaman başımıza gelir mi? nasıl şeyler? bilmem... bunu sana söylemek istemiyorum. birbirimizsiz kalmak acıtır. o zaman bu ne demek? tek başına odasında duramayan xc kaçtı. anlayamadığım bu da çok ilginç bir düğümmüş. çok özlerim. ama ben, yani gerçek olanı kaybettim. yani, ona hiç fırsatım olmadı. hani, eğer, 88 yoksa o zaman 88 ararsın doldurmak için... 88 yokken 102'ye bakamazsın. onun gibi. ne yoksa, o diline mi vuruyor? hadi, canım oradan. bir film tavsiyesi üzerine boktan bir gece geçirdim. yazılarım, hayali bir boşlukta salınıyor. annem öldü, babam doğdu, yazamamak... beni koklasana... nasıl kokuyorum? ayaklarımla, koltuğumun altı ve yanaklarım hani saçımla birleşen... mutlu son yok. hep bir oluşum hep bir devinim hep bir olma hali var.

10 Mart 2011 Perşembe

be yourself no matter what they say

be yourself
be yourself
be yourself
...
ayna karşısında saatlerce pijama ile dans etmek
topuklu ayakkabılarla mini etek klişesi yapmak
bacaklardaki tortulardan umutsuz
yüzdeki o gülümseme
ağza giren saçlar
dolanmış kordonlu -bu kez- kulaklık
ve işte
hayallerde
ne kadar olabilirse
o kadar yaşamak
açık pembe sutyen
siyah atletin altından askıları düşen
göbekteki minik ayva
ve işte
o gülümseme
aynadaki de olsa
saksafon sesi gibi
eğilirken fade out

oyun başlasın

dua okumuyorum.
seni öpmüyorum.
boş zamanlar endişelendiriyor.
doldurmuyorum da.
sabah bu kapıdan ilk çıktığımda baktığım o insanların suratları.
sanki bir masal kahramanı görmek istemek.
ama görememek.
ve yine telefon sesi.
sonra yamuk bir baş.
yürü yürü aynı yollardan. aslında değiştirdim de yolları.
fatmik, maya.
geldik.
oda, yani kendine yetebilmek.
sana -- çok midemi bulandırıyor benim bu çiftler.
bildiğin çift.
merhaba demiş olmak.
masamıza buyrun.
yok yok ben insanları sevmiyorum. bu çok ortada.
zamandaşlarım var. tecrübedaşlarım. gün geçirdaşlarım.
gün geçirdaşlarım dışındakiler o kadar da dindirmiyor.
beyin çok önemli. beyin tüm vucudunu şekillendirecek.
konuşma tarzın bununla ilgili.
giydiklerin ve yediklerin de.
kıvrımlı beyinler.
concept.

............

77777777
////////====
----____^^^^
''''''##
%%%*******"""""

mutlu bir çocukluk

geçirdin sen. ama kırıldıkların olmuştur. ilk yedi yaş önemliymiş. onu çok fena siktiler.

peki-diğer blog-taşıdıklarım

buraya yazalım. diğeri kapatıldı. evet, türkiye’de yaşıyorum. evet, burada sansür var. evet, pire için yorgan yaktılar. evet, canım çok sıkılıyor.

hc82

nefes buna bir örnek. çok sıkılıyorum. bunun sebebini bulup üstüne gitmek gerek. kaçmak olmuyor. uyumak olmuyor. bu sadece zamanı durduruyor. sonra, her şey kaldığı yerden devam ediyor. yazmazsam devam edemeyeceğim. böyle hissettiğim tek şey bu. insanın anlamsız varoluşu.
telefondaki sesten çok yoruldum. tv programlarının kalitesi sinirlendiriyor. yüzümü başka bir yere çeviremiyorum. bu da kötü. a-r yok. gitti. gidenler ve yerine koyamadıklarım. diğer blog’um kapatıldı. belki de belli aralıklarla ev değiştirmek, deri değiştirmek, blog değiştirmek gerek. b’nin eşyalarına olan aidiyeti gibi. onların temizliği, yeni modellerinin özenle seçilmesi, taşınması, kurulması, .. bir hayat verdiler buna. ses dersimi çok seviyorum. buluşuyoruz ve iki saat sound-music konuşup ayrılıyoruz. böyle bir birliktelik. belki de en iyisi bu. dünya bana çok ağır geliyor. dünyadaki varlığım. içimdeki boşluk dolmuyor. o boşluğu, böyle hani, fareyi koyduk göbeğine, üstüne tencere kapattık, sonra fare tencereyi değil de seni deldi geçti gibi, o boşluğu, öylece yardılar. şu anda mümkün değil dolmuyor. dün bütün gün uyudum. ama bugün, şu an buradayım. ve bu uyuyarak geçecek gibi değil. düzen devam ettiricileri.. sizden yoruldum. bu sistemden çok yoruldum. burnumdan soluyorum. adımlar duydum. korktum. basıyorum.

hadi tek yerde toplansın

sanki kalemimi değil de kalbimi isteyecek… mutlu ve huzursuz. çok uykulu ama dingin. heyecanla bekleyen, anlayan ama dokunamaz. hep söylerim: kollektif varoluş salatası.

bugün

blog'lar engellendi diye başka bir blog almıştım bambaşka bir siteden. çünkü bu istek durdurulamıyor. yani yazmazsam patlıyorum. sıkıntı böyle göğsümle karnım arasında bir yerde.
kitabını alabilir miyim'i öyle bir sor ki kalbini alabilir miyim olsun. işte tam öylesin. kalp atışlarını sinemada in real life different duyuyoruz. hani mesela çok yaklaşınca da olur. yüzmeyince boynum nasıl tutuluyorsa, öpmezsek ... olacak.
sevgili kocaman adam, nevzat'ı dinlemek ister misin?
yani bütün bunlar öyle hızlı uçuşuyor ki kafamda, -kafa çok kaba bir sözcük mü, kim öğretti bunca kibarlığı ya da sahteliği- yani onların bana hissettirdiklerini size hissettirseydim orgazm olurdunuz.
ke'ye yazmıyorum. bana uygun değil. bana göre değil. benim için değil. benimle değil. beni yansıtmıyor. göbeğim kocaman. sanki içinde bebek var. bebek girince nasıl olur? bu aralar herkesin bebeği oluyor. bebekliler bebeklerini anlatıyor. ben ne anlatıyorum? kocaman bir dans. kocaman bir öpücük. kocaman bir sevgili. yani evreler öyle belli ki. evlenirsen kocan olur. doğurursan bebeğin olur. ölürsen kaybolur gidersin. kitap yaz, resim yap, şiir oku. ölürsen kaybolur gidersin. hani varmış ya, ağaç devrilse, ormanda kimse yoksa, ses çıkar mı? asansörün sesini duydum. adımları hep dinlerim. bunun bana verildiği yere de lanet olsun. hayat başlı başına bir zorlama. ben başlı başına bir devamcı.

6 Mart 2011 Pazar

haberler

çok can sıkıcı.
sistem çok can sıkıcı.
güç sahipleri de öyle.
anlamaya çalışmak da.
ayşe teyzenin bileziklerini almak için onu öldüren vahşi sapık nasıl vahşi sapık oldu?
tecavüz eden t.k. nasıl sekse aç kaldı?
tutuklanan düşünen insanlar neden baskılanıyor?
sansür neden var?
intihar seçim.
ama neden uçurum bu kadar derin?
500 taksi plakalı bir insanı neden hala utandıramıyoruz?
akrabalarımız neden iyi gelmiyor?
her şey çok örülü bir yapmacıklık içinde devam ederken sessiz kalışımı anlayamamanız neden?
ve hediye almak ne demek?
kendimizi beğendirme çabası mı? bizi daha çok sevsinler diye verdiğimiz bir rüşvet mi?
her güne uyandığımda, buraya geleceğimi bilmek, bu sığınak, yani gelmeyince de, hani o normlar, olmayınca da, yani yemek yemek bile, daldığım anlarda, göğsüm, kasaplar, pembe çorap ve diğerleri, ben herhalde atlayamazdım. gaz daha iyi bir seçenek.

gerçek olan tek şey

sevmek. ama yapamıyorum. yani sevemiyorum. bazen de çok seviyorum. bu yaşımda, bir tür böğürtü, kabul edememe, içine alamama başladı. yani yazsam çok ağır olacak.

türkiye, aile, ben, parmaklarım. genelden özele. büyükten küçüğe.

yüzünü döndüğün yer ve köklerin.

parmaklarımı gezdirdim. bir yukarı bir aşağı. tik gibi. sağa sola.

the ballad of narayama_3

annesini sırtında dağa taşıdı adam.
bir baykuş onları izledi.
sonra belli ki, tek başına geri dönecek.
annesi dağda ölecek.
bir boğaz eksilecek dedikleri...

5 Mart 2011 Cumartesi

the ballad of narayama_2

bebek umarım kız olur, öldürmek zorunda kalmayız, satarız.
patatesleri paylaşırken... açlık var... hamile kadın iki kişilik yerken onu tarayan bakışlar...
yılanın biri bir fare yer.
ve bir grup insan kaçırıldı. toprağın içine canlı canlı gömülüyorlar.
baykuşun biri bir fare yer.
çok yediğinde öldürüleceğin bir yer.

the ballad of narayama

evet. izliyorum. şu ana kadar hayvanlar üst üste ağır ağır. ağaçta kadın ve adam hızlı hızlı. yaşlı kadın dişlerini taşa isteyerek hızlıca çarptı. televizyonda salak bir çocuk var. filmde bir hayvan deliğine girmeye çalışan bir adam var. yaşlı kadını acaba sırtında taşıyıp oğlu, narayama'ya bırakacak mı? daha bitmedi film. bugün mınni'nin doğum günü. mınni değil aslında miniğin. sevinmiş. çünkü, garanti bankası kutlamış. turkcell kutlamış. mesajlar gelmiş. bu acıklı. yani, spam gibi. özel değil gibi. zaman azalıyor. yaşla ters orantılı. f. arabalara bakıyor. midemiz çatlayıncaya kadar yiyoruz. sonra yürümek zor geliyor. sonra yine tüketim ve mümkün olduğunca az sevgi.

kapanan sayfalar

korkuttu beni. yazdıkça yazasım var. cumartesi gecesi abdi ipekçi kalabalık ve ışıklı. apartmanların çoğunda kırmızı halı var. girişteki merdivenlerde. pam pam pam. ah, küçükken apartmanın içindeki boşlukta yaptığımız şarkıcılık. sonra o kızın kafasına taş atmıştım. ağaçtan düşmüştü yani. meyvelere gidecekti taş. tırmanılamayacak ağaç. yağlı kayış adında bir oyun. erkeklerle dans. tarladaki mısırlar. inşaat sopaları. bo adında bir çocuk. çok acayip bir apartman. bodrum katında sünnet düğünleri olurdu. o nasıl bir eğlencedir?

karnımda

bir şişkinlik var. woolf izledim. iki kişi bizim kadar hiç mutlu olmamışlardır, dedi. atladı suya. kararlar. ciddiyet. hoşçakal küçük kız. kamera arkası. yani nicole the hours'da çok daha güzel. hatta orada güzel. güzel olan aslında belki de woolf ve onun ruhu. onun ruhuna bürünmüş bir hal. öyle bir ruh. öyle bir hal. öyle bir dalgınlık ama kaybolmuşluk ama kaybolmadan. içine girmiş ve orada yaşıyor. bu arada, kameramın kartı bozuldu. amerika'dan ucarak gele 32 gb'lık kart gitti. teknik gerçekler ve içeriksel ruh. haftasonu yatma bana iyi gelmiyor. yani zaman geçiyor ve geçiyor işte. listede çok şey vardı. bir kısmı oldu. daha olacaklar var. filmler, kitaplar, ... bu bir yaşam belirtisi. vızır vızır bir tek klavyenin başında oluyorum. o hiç zor gelmiyor bana. hatta ne çıkacağını merak ediyorum. hani mesela bozuluyorum da. bu mu çıktı, bu kadar mı çıktı diye. gökmen demişti. performans bittikten sonra, bitti dediğim için, kakasını bitirmiş ve bunu söyleyen çocuklara benzetmişti. sonra bazen yolda karşılaşıyoruz bu insanlarla. o zaman biz neden kaçarız? hani olur ya... konuşacak bir şeyimiz yok diye mi? eski halimizi bilen bir şahit, imdat gibi mi? o an çok kötü görünüyorum, gerçek halimi görmesin, ben bir starım hali mi? yoksa, bu bir refleks mi? o refleksin altında da yatanlar var. her şeyin altında bir şey yatıyor ve hepsi birbirine bağlı. bazen de hepsi alakasız ama biz bulalım da çözelim de bakalım da görelim de. bir gırtlak. bir göbek deliği. biraz kıl. biraz kucak. biraz dokunmak. biraz kiraz. biraz bana ait olmayan, biraz da olmayanı oldurmak. neydi bu şimdi? yamyamlar unga munga dansı yapmaya geldiler. anlaşılır olmak için mi yazmalı? yoksa duygusu yeterli mi? yoksa anlaşılıyor mu her şey? o zaman "n" neden dedi, üç kişiyiz, üçümüz de üniversite mezunuyuz, hiç bir şey anlamadık yaptıklarından, diye. bu bir iltifat. bu bir hakaret. bu bir kendini bilmezlik. bu bir karşıdakini bilmezlik. işte kim için yapmalı? paylaşmak için mi? uzaya savurup rahatlamak için mi? o iki kişiye mi yoksa? mumyalar mı?

pupi

uyandı. şımardı. yavşadı. gevşedi. kafasını soktu. midesi bulandı. haplarını aldı. midesi bulandı. ekmek kemirdi. yatakta. yatağa düşmedi. kırıntılar yoktu. tadı puslu. poşet sesi. yastığa gömüldü. tek kolunu, sol kolunu ters çevirdi. sağ kolunu asimetrik yaptı. başını yana koydu. anlattı. başladı. gün başladı. düşünmeye başladı. konuşmaya başladı. susturuldu. sıkıldı. her şey vardı. hiç bir şey yoktu. peynirler buldu. zeytinler koydu. özenmek için kekikler serpti. burnunu tatlı cadı gibi yaptı. öyle olmadı. bitti. biraz sohbet. o, onu aldatmış. o da onunla birlikteymiş. islamiyet tartışması yaşanmış. birileri öldürülmüş. kadın cinayetleri artmış. alman bakan'a tepki var. sonra zeytinler gitti. peynirler kaldırıldı. duş. maske. yatak. düşünce. bir kaç video. bir kaç araştırma. bir kaç casusluk. fil dişi kule. telefonlara red. ismine bakıp bakıp kapatmak. pupi pijamalarını giydi. saçlarını taradı. başkalarının yaptıklarına bakarak başkalarının yaptıklarını görmüş oldu. bunu yapmaya devam ederse, bu kadar sık tekrarlarsa kendisi hiç bir şey yapamayacak. nankör. küstah. ufak şeylerden zevk alamıyor. bir çok şey midesini bulandırıyor. kedisi yok. new york karnavalı başlamış. tezer özlü'yü istiyor. onunla kahve içmek, şarap içmek istiyor. o şimdi bir ağacın dalındaki meyve. sonra düşünmesi yasaklandı. vucuduna baktı. bazı yamukluklar var. bazı fazlalıklar, bazı eksiklikler var. amaçlarına bunları düzeltmeyi ekledi. demek ki memnun değil. demek ki pupi böyle sevilmeyecek kadar çirkin. pupiyi yaparsak sevebiliriz. o zaman bu pupi olmayacak. ideale yakın bir pupi sunumu olacak. taksicilerle barışmak üzere. bu da değişime bir övgü. sahi, ona ne oldu? değişime övgü, ben eskiden bir domatestim.

seni orada görmek

görüp görüp kaçmak
dönenler hep aynı
varlık'ta da aynı yazılar
insan okuduklarını, yaşadıklarını, hissettiklerini yazabilir
okumak ok
yaşamak problemli
hissetmek sanki bana bağlı değil
dişlerim
alt çene üst çenenin altına giriyor
sıkınca çenem yanaklarımdan taşıyor
dudağımı ısırabiliyor
dişlerim!
çok fazla hareket edebilecek değiller
çektirsem, bu onların ölümü olur
fırçalasam, bu onların duşu
kanasa, bu onların regli
çürüse, bu onların hastalığı, matemi
dişler
elmayı ısırsa, bu onlar için seks
vampir dişi taksak, bu onların kostümü, tiyatrosu, sahnesi
sararsa, bu onların mmmmm, bunu bilemedim
maskeler
çocuklu bir aile
o.b'nin sesi her yerde
dişe susam kaçması, aldatmak
dişi boyamak, cinsel tercih başkalaşması
hassasiyet
buz yemek
dişin kayak yapması
bağlantılar çok tanıdık
oyun yine de iyi geliyor
kapıları açarsın
gülümserken
sen aşıkken en güzelsin

her şeyi yazamamak

her şeyi çizememek
emeksizlik
tembellik
enerjisizlik
kansızlık
yapamamak
her şeyi çizmeye gerek yok ki
bir şeyi çizmek
mustafa bey'in başka bir hanımdan bebek durumu
reklamlar çok kötü
satmak için çabalar
yalanlar
bunlara zevkle çekirdekle inanmak
her şey belli
senin durduğun nokta neresi
affetmek
bilgisayarla birlikteyim
bugün beni bir bilgisayar öptü
bugün bana bir bilgisayar öğüt verdi, bir diğeri bana çiçek getirmiş
bugün bana bir...

4 Mart 2011 Cuma

midem

bulanınca dünya da bulanıyor.
sırtım ağrıyınca her yer ağrıyor.
ara verdim.
yatakta.
televizyonun hali.
benim halim.

yatçaz kalkçaz

yatçaz kalkçaz, uçurtma ne zaman? f.a.h.a.
bir aile, neden oluşur?
bir kişilik bir aile olur mu?
bir insan, bir kediden oluşan bir aile olur mu?
iki kadından ve iki erkekten olur mu?
iki çocuktan olur mu?
20 kişiden olur mu?
akşamları yemek yediğin...
hasta olunca aradığın...
onun dışındakiler zaten püf püf...
ailesiz günler dilerken sen, aileli günlere yelken açtı o.
aileyim, ailesin, aile.

yarısı

yaşamaksa seni, yarısı da düşünmekten öte.

it is so serious

sexually. inside joke. bla bla. hair. naughty. no. yes. you have a very good lawyer. six meetings. polisle vatandaşlar arasındaki ilişkiler. fransa. en fazla müslüman.

çok özlemek

çok takıntılı olmak ve çok amaçsız kalmak ile ilgili olabilir.

blog'um geri gelmiş

yazmak çok güzel. çok rahatlatıcı. rahatlayamamak neden bu kadar rahatsız edici?
yazmak çok güzel. sen de.
o kadar yamyamım ki... şey istiyorum, hani yaşadık öldük diyelim ki, sonra bir matematikçi gelse ve seninle olan zamanı arka arkaya koysa, aradaki boşlukları atsa, öyle bir şey istiyorum, ölmeden, arka arkaya, seninle.
halsizlik gitmiyor. pijamalarım mavi, siyah, pembe. shakira çok enerjili. bundan bahsedince, testesteron fışkırtıları hemen onun boyalı, ıslak, araba yıkamalı bir videosunu çıkarıyor. hafıza çok acayip. hadi bellek diyelim. videodan perşembe günü olan videoya uçtum. netlik olmadan görüntü üretme üzerine son derece rahatsız edici bir video. yine de iyi. ama adamın biri var. o uzak olsun.
sana dönelim. ah rüyalarım!
ne zamandır psikopat rüyalarım yoktu. ilki çay yapıyorum. iki şeye de su koyuyorum. neydi onun adı. iki cup. iki demlik mi? evet. ikisi de su. sonra misafirlere ikram ediyorum beğenmiyorlar. çay çok önemli bu ortamda. olmuyor. sonra yine deniyorum. şöyle: kağıtlar koymuşum alttaki cin lambası gibi olan şeye. kağıtların içinde çaylar yüzmüş. kağıt da değil peçete gibi. sonra peçeteli çay getiriyorum. yok onu da beğenmiyorlar. ama rüyadan da biliyorum ki haklılar. ben çay yapamıyorum. yeni gelin muhabetleri oluyor. ağlıyorum. babam beni koruyor. ağlamam da yapmacık gibi. hani ıııııı yapıp gözlerini ovuşturursun. hani masallarda.
ağır gelir dedi. ağır geldi dedi. ağır gelmesi olabilir mi? ağır olması çok kuvvetli bir duygu.
ikinci rüyam. z'yi vurdular. ah diye bağırdım. kanlar akıyordu. ne yapıyorsunuz diye kurtarmaya gittim. bir ok da bana attılar. sıyırdı. sonra tam camdan atlayacaktım ki uyandım bir sürü ceset arasından. planlayınca olmuyor. ben yazarken buluyorum kendimi hep. bu da benim hikayem.
mağazaları dolaştım. bu hep bana vakit kaybı gelmiştir. ama dünya böyle işlemiyor. kodlar, kültürel bıdılar. kendimizi sunma biçimimiz. en çok kitabım var. en çok kitapçılarda vakit geçirdim. ugly betty. sivilceler de hiç gitmedi. her yerim hep öpüldü. ama bu çok heyecan verici. hani, çok büyük. yani, arkadaşlarını sevmediğini anladığı an. herkes özüne dönüyormuş. benim özüm. özüm. öz. beklentililerden... telefon sesinden... başka ülkelerden... kaldığımız yerden... bu kadar özlemişken... deli gibi iken... deli gibi... deli gibi...

1 Mart 2011 Salı

mide bulantısı

bugün hastanede bir kez daha büyüdüğümü anladım. sezaryen dahil başka ameliyatınız var mı? hamile olma ihtimaliniz var mı? çok korkutucu. herkes pıt diye doğum yapıyor. sanki aylarca hiç bir fiziksel değişim yaşanmıyor gibi günler geliyor geçiyor ve çat çocuk. pat çocuk. hop çocuk. sonra o hasta olacak. sonra o acıkacak. ben kendim acıkınca bu bir problemken.. ne kadar uzak geliyor. burnum nefes alamıyor. pipim çiş yapamıyor. midem öğütemiyor. kolum kalkmıyor. 30 sene sonra neye dönüşürüm kim bilir....... işler rutin ama hayata bağlıyor. insanlar kaba ama bazen sevgili oluyoruz. okumak zor ama bazen oluveriyor sayfalarca. bugünüm de böyle geçti. tanıdık ve tanışmadığım sevgilerle. bunda bir hal var. mide bulantısı geçmiyor. kanda iltihap var ne demek? kanda yani bu insanın makine olmuş halini anlayamıyorum. sanki öyle değilmiş gibi flört. sonra yine yokmuş gibi tuvalet, yani girişleri mum ışığında kutlarken çıkışları yadırgamak niye? sade, iyi ki boku ile yazmış. hande iyi ki kanı ile boyadı. ne yesem bilmiyorum. ıspanak demir verir. yani bu o kadar belli ki sigara akciğer öldürür. alkol uyuşturur. spor çalıştırır. o zaman niye tersini yapıyorum? hastayken her şey daha da sıkıcı ama diğer günlerden çok da farklı değil. kitabımız çıkacak. hani bir de şey var... yazıp yazıp aslında sormak istediklerini soranlar... ben de öyle miyim? insan olmak çok zavallıcıklı bir şey. ben insanım. kan var içimde. ve buna çok yabancıyım. ta ki hani damardan iğne ile girip...