27 Şubat 2010 Cumartesi

Bağımlılık

Maddelere ya da insanlara. Sigara, uyuşturucu, spor, iş, tüketim. Sevgili. Kime bağımlı olacağız? Kontrol edilebilir bir şey değil. Aldığım ve henüz okumadığım kitaplar. Zarar vermeye başladığın o nokta... O döngü. Al, al, al. İnsanlarını ara ve aynı cümleleri tekrar et. Bu daha ne kadar böyle sürüp gidecek? Bedenine yaptığın işkenceler... Fazla yemek, fazla seks, fazla spor, fazla mesai. Önce ufak porsiyonlara dön. Ne biliyim, kanaatkar ol.

Eski Adamlar

Osmanlı dönemi, sertlik, böyle bir duruş.
Ya da asker, nizam, saygı.
Sizden kaçıyorum.

Film: Nine

Penélope Cruz, seni izlemek güzeldi.
Yönetmenin karısı olmak istemezdim.
Film, güzel şey.
Dostlar da öyle!
O halde, neden?
Dostsuz, sığ, uzak...
Dans yine gitti.
Bana, orada mısın'larla gelmeyin.
Burada değilim.
Hiç olmadım.

Kırmızı Ruja Rağmen...

- Bu gerginliğinin sebebi ne?
- Bilmiyorum.
- Hiç bir şey mutlu etmiyor seni.
- ...

24 Şubat 2010 Çarşamba

Film: It's Complicated

Nancy Meyers yönetmiş. Bu film olmasaydı ne değişirdi? Nancy'nin saatleri başka türlü geçerdi. Karakterler ve tipler. Geldik yine buraya. Bütüne bakalım. Sakin. Zaman ilerliyor. Yok. İçine giremiyorum. Bu benim filmim değil.

Bugün

Selma ceketimi kaça aldığımı sordu.
Dilenci kadını fotoğraflamanın etik olmadığını düşündüm.
Bir kadınla flört ettim.
Bir arkadaşıma mutlu bir haber verdim.
Salata yedim.
Çırağan'daki kadına sinir oldum.
Dergide çorabımı sevdiler.
Telefonda heyecanlı konuştum.
Annemi aradım.
Cici kız oldum biraz. (Buna bir çözüm bulacağım.)
MFO dinledim.
Ruj sürdüm.
Yeşildim.
Ayten ile Ayn Rand konuştuk.
Çiğdem'i içimde taşıdım.
Filmimin akıbetini takip ettim.
Yeşim mutluydu.
Mehmet telaşlıydı.
Fotoğraf kitaplarını karıştırdım.
İç çektim.
Eve girer girmez elimdekileri yere attım ve yürüdüm.
Yolda yürüyerek bir sürü yeşil zeytin yedim.
Sabah işe zor gittim.
Nevzat'ı düşündüm.
Kambur oturdum.
Dans etmedim.
Simit yedim, çekirdekli.
Film izlemedim.
Yazı yazdım.
Yazımın peşinden koştum.
Ercan ve Berfin'i gördüm. Bir de Emin'i. Umut'u. (Diğerlerine ayıp olmasın diye listeyi uzatırken kendimi yakaladım.)
Senem'i hatırladım. Danimarka'dan döndüğünde konuşmuştuk. Tabelalar ve yazılar ve sokaklar ne kadar çirkin Türkiye'de diye.
Küçücük bir odada saatlerce oturdum.
Telefon ve internetleydim.
Fatma Teyze'ye dokunmadım.
Çamaşırlara bakmadım.
İki kitapçı gezdim.
Avakadoları elledim. Olmuş olan bulsaydım alacaktım.
Canan Şenol'un sitesinde gezindim.
Replikas dinledim.
Kandil simidi almadım, teklife rağmen. Kimsenin kandilini kutlamadım. İyi hissettim.
Sıkıldım, yine çok sıkıldım.
Gazete okudum.
Melek'e cevap yazdım.
Mutfağı dağıttım.
Kredi kartımı kullanmamaya çalıştım. Oldu.
Kafamdaki kepeklerle oynadım.
Bir siteye üye oldum. Antireklam.
Dişlerimi fırçaladım. (Zamanı lineer kullanmamak ne güzel.)
Denge kurmaya çalıştım.
İyi ki control Z var. Her şey silindi. Geri alabildim.
Bir program download ettim.
Pek bir şeyden etkilenmedim.
Kitap almadım.
Bitirsem iyi olacak. Düşündükçe tatmin eden bir şey hala bulamadığıma göre...

23 Şubat 2010 Salı

İz

Küçük kuytu o yerde. Siyah sigarası ve soğumuş çayı. Büzülmüş. Kıvrak. Kendi ile. Bu halini çöpleri almaya gelen gördü sadece. Bir kedi miyavladı ya da bir bebek inledi. Yeşil minik yapraklar... Üşümedi. Hatta ne kadar güzelmiş. Yapacaklarını listeledi. İçinden tekrarladı.

Parçalanıp Bütünleşirken

Küfür etmek lazım. Özgürce. Yoksa bu bir engel.

Rüya: Dağların Üstünde Bir Yılanlı Oğlan

Otel odaları. Fantastik dünya turu. Sevişmeler. Zıplamalar. Takipte olanlar. Yollar. Koşarcasına. Dağ. Üstündesin. Yılanların boynunda. Büyük ve sevimli. Isırmayan. Dönüp hoplayıp gülücük.

- Hadi gel.
- Ama baksana, ne güzel yılanlar...
- Pembeler.
- Geliyorum.

Uyanış.

Seni neden sevmiyorum?

Yabancısın. Her konuyu en iyi senin bildiğini düşündüğün alaycı bir tavrın var. Çok konuşuyorsun. Beni heyecanlandıran konuların yok. Genel geçersin.
Özelliğin yok. Varsa da ben göremiyorum. Renksizsin. Tutkun yok. Sürekli şikayettesin. Gizli mesajları olan cümleler kuruyorsun. İmaları hiç sevmem. Grisin. Düz. Sende bir şey göremediğim için ben mi griyim? Karışıyorum. Sonuç aynı. Seni sevmiyorum. Hormonlar mı? Yaydığın çekim gücü olmayan koku mu? Kimsenin beni heyecanlandırma gibi bir görevi yok. Seni sevmek zorunda değilim. Hayatımda bu kadar önemli yer işgal etmen neden? Daha önemli şeylerim mi azaldı?

22 Şubat 2010 Pazartesi

Biraz Biberleyelim

Bildiğin kaybolmak bu. Sürekli kaybolunca bu, yeni bir var olma biçimi olmaz mı? O zaman kaybolmazsın da kaybolarak yaşayan biri olursun. Saçma. Acımasız. Yoğurtlu. Böcekli. Durağan. Yıkılan. Sararan. Ağır. Başka bir dil. Kutladın ama yine de öyle değil. Bu böcekler hiç bir yere gitmiyor. Bu böcekler yuva yaptı içine. Bu böceklere böcek ilacı bile... Kahırseverlik yok olmuş. Takvim doğmuş. Su şişesi mavi. Çay yarım. Sigara karanfilli. Delirmemek için... Delirecek kadar yürek... Her kurban bayramı sonrası yine ete dönüyorum. Adı ne korkunç! Kurbandan bayram olabilir mi? Bu hastalıklı şeyler... Bu rezil... Kandır kendini. Telkin de denir. Gül aynaya bakıp. Bir süre sonra kendiliğinden güleceksin. Damarların çıkacak. Kızaracaksın. Bu kuytu oda. Bu bilindik tasvir. Kan dolaşımı başkalaştı. Gözenekler açılmıyor. Sesini kullan demiştim. Kamburunu düzelt. Ona küfürler savurma. Fırlatıldın.

19 Şubat 2010 Cuma

...

Sana kavuşmak ne güzelmiş yeniden...

18 Şubat 2010 Perşembe

Boşlukları Doldurun

Anne: ?

Baba: ?

Kardeş: ?

Ev: ?

Sevgi: ?

Evlilik: ?

Meslek: ?

Otorite: ?

Korku: ?

Suç: ?

Ümit: ?

Sevinç: ?

Tasa: ?

Hasret: ?

Acı: ?

Mücadele: ?

Mutluluk: ?

Güç: ?

Frédéric François Chopin

Sen de iyi geliyorsun bana.

Bildiğimiz Şeyler

"Sonunda insanlar mutlu insanlar olmak için araba, kozmetik eşya, sigara, alkol tüketimine bağımlı hale gelirler. Ama tüketim yoluyla mutluluk ve özgüven gerçekleştirilemez."

Peter Lauster

Martin Sorescu'dan...

Işığı kapayınca
Kelebeklere acıyorum,
Açınca da
Yarasalara...
Kimseyi incitmeden
Bir tek adım atamaz mıyım?

17 Şubat 2010 Çarşamba

Doğal Değil...

Kültüreliz.

Susan ile Konuşan

Kimi insan cevap vermeden duramıyor. Kendine laf söyletmiyor. Mutlaka bir sözü var. Haksız olsa da konuşuyor. İğne batırıyor. Kimisi de susuyor. Sustukça susuyor. İçinde bir yığıncık birikiyor susanın. İçinde bir boşluk var konuşanın.

Gözümün Feri

Canım gözüm. Canım ferim.

Çotuksöken

"Galiba her şeyden önce, o konu yazarın keyfini kaçırmalı, etini burmalı, canını acıtmalı, sorun olarak gözüne batmalı..."

Rüya: Bilinmeyen Odalar

Evet, yeni bir uyku, yeni bir rüya. Su bayat. Devam.

Evimizin içinde bilinmeyen odalar varmış. Bu odalarda öğrenciler yaşıyormuş. Ezgi, Deniz... Bir yatak var sadece. Bir kaç fotoğraf... Ders kitapları... O kadar. Öğrenince şaşırıyorum. Geçebiliriz çünkü odadan odaya. Ama geçmemişiz. Onların da dış kapısı var.

Yatakta kakalar var. Çarşafın üstünde. Toplayıp makineye... Ben yapmışım. Rahatsız da değilim. Ama halledebiliyorum işte. Çekip çevirici bir yetenek.

Diğer kapıdan çıkıyorum. Nilgün. Üniversite. Çok öpüyor. Kerem. İlkokul. O diğer kapı okula açılıyor. Çok kalabalık. Her yer öğrenci. Aa bir de Starbucks. O da evimizin yanı. Neden diyorum, bunca zamandır almadım ki buradan kahve?

16 Şubat 2010 Salı

Köpük

Türk kahvesi yapmak için ocağı yaktı.
Cezveyi koydu.
Montunu giydi.
Kapıdan çıktı.
Gitti.

Bırak

Onlar sıkılsın.
-
Onlar yorulsun.
-
Onlar bunalsın.
-
Onlar sinirlensin.
-
Onlar ağlasın.
-
Onlar kızsın.
-
-
-

15 Şubat 2010 Pazartesi

Simon de Beauvoir

"Kadınlar aslında olmadıkları gibi davranmaya zorlanıyor; örneğin mükemmel eş olmaları gerekiyor, gerçek kişiliklerini gizliyorlar. Nevrozun eşiğindeler. Bu tür kadınlara sempati duyuyorum. Dengeli ev kadını ve annelerden daha çok ilgimi çekiyorlar. İlgimi daha da çekenler var tabii: Özüne sadık ve bağımsız, çalışan ve yaratan kadınlar onlar."

14 Şubat 2010 Pazar

Satır Arası - Sinir Uçları

Hızlı hızlı yürüdüm. Saçlarım uçuştu. Solumda masalar. Birinden bir adam kalktı.
- Buyrun, mönümüzü denemek ister misiniz?
Hızlı hızlı yürüdüm. Yanımdan o da yürüdü. Aynı soruyu yineleyecekti.
- Hiç ister gibi bir halim var mı?
Kızdım. Şaşırdı. Durakladı. Gitti.
Ben de gittim. Nilgün Öneş'e...

Ne Gerek Var?

Ebru Şallı'nın pilates DVD'si var. En çok satılanlar listesinde yer almış. DVD'nin üzerindeki görselde Ebru Şallı'nın memelerinin uçları belli oluyor.

13 Şubat 2010 Cumartesi

Son Bir Dem

Bir kibrit kutusuydu. Girdik. Yan yana durduk. Kibrit kutusunu salladılar. Başımız döndü. Kimimiz kustu. Kimimiz de lunaparktaki gibi eğlendi. Bitti. Çıktık.

A iken AA olarak çıkanlar vardı.
A iken yine A olarak çıkanlar vardı.

İyi ki AA oldum. İyi ki!

12 Şubat 2010 Cuma

Yorgun ve Umutlu

Engin Geçtan'ın son kitabı: Zamane.

"Süreçler zaman zaman sıçrama gösterirler, ama doruk yaratmazlar. Doruk bir şeyin sonu anlamına gelir, ötesi ya da yukarısı yoktur, cinsel ilişkinin finalinde olduğu gibi."

"Üst-sistemler gibi bireyler de kestirilemezliğe tahammül edemezler ve hayatlarını belirli formatlara sokarak aynılığın güvenliğini arama çabasındadırlar. Kendilerine yabancılaşma pahasına da olsa. Oysa insanın tek gerçeği o anda yaşadıkları ve bir an sonra yaşamak üzere olduklarıdır. Keşke şimdinin yaşanmakta olması, geçmiş ve onun şartlanmalarından tümüyle özgür olabilseydi! Çünkü geçmiş yeniyi anlamamızı engeller. Şimdi bağımsız bir andır ve aslında insanın tek rehberidir, ama çoğumuz buna izin vermiyoruz."

10 Şubat 2010 Çarşamba

Düğüm

Bıyıkları olan sevgili istemiyorum, dedi adam. O sırada, karşıdan başka biri göz kırptı kadına.

Hans Richter

Seni çok seviyorum.

Arınsak...

- Neden .... yapıyorsun?
- Yapıyorum.
- Ah, yazık! Nasıl da sıkıştırdım! "Yapıyorum" diyebildi.
- Anlatsam uzun sürer. Seni geçiştirmek için sadece "yapıyorum" dedim.
- Açıksözlüsün.

Sevgili U,
Beni, bugün içinde yoran bir sürü minik detaydan biri de sen oldun. Neyse ki, kalkanımı kullanmayı öğreniyorum.

9 Şubat 2010 Salı

Ateş

Hiç sönmedi. Hep dönüştü. Kütleydi. Kıvılcımlara ayrıldı. Arada kar topu oluyor. Lav da oldu. Dik tutuyor.

- Hava gibisin.
- Nasıl?
- Seni görmem için balona girmen gerekir.
- Şırınganın içinde yaşıyorum. Kime enjekte edilirsem ona akarım.

8 Şubat 2010 Pazartesi

V I V A L D I

Bugün yemek yemedim. Vivaldi ve Carmina Burana ile doymaya çalışacağım. Zaman. Maragazabel. Çoçovellamık. Yolda gördüğüm yüzü yanmış adam. İçinde, hiç birini giymek istemeyeceğim kıyafetlerin yaşadığı vitrinler. Soğuğun şiddeti. İ'lerin ofisi. Huzursuzluğum.

7 Şubat 2010 Pazar

Kandemir K.

Birçokları gibi sen de beni heycanlandırmadın. Buna şaşırmamalı. Her gün beni heyecanlandıracak biri ile karşılaşacak lüksüm yok. Yani kitaplarımdan öte. Görüp görebileceğim en kötü konuşmalardan birini yaptın. Üç saat boyunca, umutla, bir kelime söyle de ayağımı sallamayı bırakayım diye dinledim seni. Fazla iyi niyetliyim. Oysa yıllar öğretmiş olmalıydı. Nerede, ne kadar zaman, kime tahammül etmem gerektiğini... Olsun. Bugün geçmişe oranla daha iyi yenildim.

6 Şubat 2010 Cumartesi

Hiç

Dağınıklık devam ediyor. Süslenmiş bir kadın, televizyonda kafa sallıyor. Baş parmağımda ince bir sızı. Şarap yarım. Kahve yarım. Uyku bastıracak.

5 Şubat 2010 Cuma

Acı

-Ne tepki vermemi bekliyorsun?
-Bir şey beklemiyorum.

4 Şubat 2010 Perşembe

Nerede Yaşıyorum?

Yazarın yurdu dili imiş. İnsan yaşadığı yere benzermiş.

Yeni Bir Gün - Yeni Bir Karar

Bundan sonra fotoğraf makinemi hep yanımda taşıyacağım. Ağırlığından şikayet etmeyeceğim. Gördüğüm o kareleri paylaşacağım. O kareleri, paylaşamadan sırtlanmak, fotoğraf makinemden çok daha ağır.

Okur Yazar

Bu iki kelimenin hakkını verebilmek...

3 Şubat 2010 Çarşamba

Bambaşka Bir Kadın

Saç mafyası beni ele geçirdi. Kırpık kırpık kırpık kırpık. Kafa masajı. Mıncık mıncık mıncık mıncık. Sorular. Ne tür müzik dinlersin? Ne iş yapıyorsun? Buralarda mı oturuyorsun? Ne kadar da sıkılıyorum. Anlamsız bir sıcak rüzgar. Ne kadar da hoşum. Bob Marley çalıyor. Çıkışta spora gidecekken ufak bir manevra ile şaraba yöneliyorum. Minik çene hareketleri. Uzun zamandır hareketlenmemişti.

Reservoir Dogs

Quentin Tarantino'ya teşekkürler ama sadece bahşiş sahnesi için. Onun dışındakileri gönül rahatlığı ile çöpe atabiliriz.

Taktik

Kendinden bahsetme. Onu konuştur.

Jasmin

Yıllar geçti. Sen yaşlandın. Ben büyüdüm. Göbek bağı sündü. Hiç kopmadı. Benden aldığın enerji ile intiharı hiç düşünmedin ya da ben öyle sandım. Telefon çaldı. Akış bozuldu. Böylesi daha iyi.

P.G. Wodehouse

"Asla kimseyi görmek, bir yere girmek, bir şey yapmak istemiyorum. Sadece yazmak istiyorum."

2 Şubat 2010 Salı

Kalakaldım

Kafes açıldı. Saat 18:00. Uçmakta zorlanıyorum.

1 Şubat 2010 Pazartesi